Sosyal
güvenlik kuruluşlarının birikim ve olanaklarının yıllardır siyasal çıkar
hesaplarıyla talan edilmesinden sonra 1994 yılından itibaren ekonomik bir krize
düştükleri biliniyor.
İşte o dönemden sonra gelen tüm iktidarların ortak hevesi, sosyal
güvenlik reformu adı altında, emekçilerin sosyal güvenlik haklarını kısıtlayacak,
kurumların verdiği hizmeti küçültecek öneriler geliştirmek oldu.
Ancak sosyal güvenlik kuruluşlarının asıl sorunları;
iktidarların talan olanakları, tahsil edilemeyen primler, giderek kötüleşen hizmetler
ve kurumların demokratikleşmesi ve devlet katkısı zorunluluğu, her ne hikmetse
gözlerden uzak tutulmaya çalışılmıştır.
Bunda belki zorunluydu iktidarlar. Zira ülkemizin karşısında
muhtaç duruma düşürüldüğü Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu gibi
kuruluşlar, kredi kullandırmalarının baş koşulları olarak sosyal güvenlik
kurumlarının giderek tasfiyesi ile özelleştirmelerin gerçekleştirilmesini ileri
sürüyorlardı.
Onun için de tüm hükümetler halkın gözünün içine baka baka
"kara deliklerin kapatılması ihtiyacı" üzerinde duruyorlar, arkasından da
ülkenin en verimli ve stratejik kuruluşlarını haraç mezat pazarlamaya
kalkıyorlardı.
Sosyal güvenlik kurumları konusunda da zorunlu devlet yardımının
kesilmesinden bütünüyle özelleştirilmesine, özel sektörden hizmet satın
alınmasından kurumların tesislerinin satılması ya da kiralanmasına kadar bir çok
tartışma yapıldı, hatta pratiğe dönüşmesi yolunda ciddi adımlar atıldı.
Kısaca sermaye uluslararası planda oynadığı oyunu ülkemizde de
sürdürüyor. Tüm dünyada sahne alan "emekçilerin sosyal devlet kazanımlarının
geriletilmesi" senaryosu, ülkemizde de uygulamaya konuluyor.
Bu gün artık emekçiler şaşırmış durumda. Kendileri açısından
neyin daha sağlıklı olduğu konusunda kafaları karışık. Sermayenin medyası
herşeyi yönlendirmeye çalışıyor. Başarıyor da...
Birçok emekçi SSK'na verdiği primi özel sigortaya yatırsa bey gibi
yaşayacağı hayalleri kuruyor. Diktatörlük koşullarındaki Şili’nin
özelleştirilmiş sosyal güvenliğini bazı kalemşörler allayıp pullayıp ülkemize
dayatmak istiyor. Ama Şili’de güvenlik kuvvetlerinin model dışı kaldığı, birçok
özel sigorta şirketinin iflas etmesiyle emekçilerin yarınlarının uçup gittiğini
gizliyorlar tabi. Aksayan ya da özel olarak aksatılan kamu hizmetleri bıktırıyor ve
"artık yeter özelleştirilsin" noktasına getirilmek isteniyor halk ve
emekçiler.
Halen devam eden "sosyal güvenlik reformu" tartışmaları
da bu genel gidişin bir tekrarından ibaret.
Başta emeklilik yaşı olmak üzere, tam olarak sağlanamasa da var
olan bir çok hizmet küçültülmeye çalışılıyor teklifle.
Ama SSK’nun siyasi iktidar güdümlü yönetim yapısı
tartışılamıyor bile. Kurum genel kuruluna tüm emekçi örgütlerinin katılımı ve
kurumun tüm karar ve denetiminin genel kurula bırakılması da tartışılamıyor.
Emekli Sandığı Yasası’yla memurlara tanınan kimi itibari hizmet sürelerinin
işçilere tanınmamasını sağlayan Ek Madde 5'in değiştirilmesi ihtiyacı görmezden
geliniyor.
Tıpkı sağlıklı bir sosyal güvenlik rejimi için işsizlik
sigortası ve özellikle iş güvencesinin zorunlu olduğunun da görmezden gelindiği
gibi.
Sonuç olarak bir göz boyamaca daha yaşanıyor.
Emekçiler, çalışanlar kendi hak ve çıkarlarını ayırt
edemedikçe, başta örgütlenme olmak üzere hak ve çıkarlarına tam olarak sahip
çıkmadıkça bu sürüp gidecek.
Gerçek ve ihtiyaca yanıt verecek bir sosyal güvenlik reformu yerine,
yanlış yönlendirilmiş, amacından saptırılmış gündemlerle boğuşmaya devam
edeceğiz. Maksat gündem dolsun yani ...
Sahte gündemden asıl gündemi düşünmeye fırsat kalmasın...
Gene de umut var. Bu gündemi yutup yutmamak emekçilerin elinde !