Ana Sayfaya Dönüş

SOSYAL GÜVENLİK

buay1.gif (4855 bytes)

 

MAKSAT REFORM OLSUN

Sosyal güvenlik kuruluşlarının birikim ve olanaklarının yıllardır siyasal çıkar hesaplarıyla talan edilmesinden sonra 1994 yılından itibaren ekonomik bir krize düştükleri biliniyor.

İşte o dönemden sonra gelen tüm iktidarların ortak hevesi, sosyal güvenlik reformu adı altında, emekçilerin sosyal güvenlik haklarını kısıtlayacak, kurumların verdiği hizmeti küçültecek öneriler geliştirmek oldu.

Ancak sosyal güvenlik kuruluşlarının asıl sorunları; iktidarların talan olanakları, tahsil edilemeyen primler, giderek kötüleşen hizmetler ve kurumların demokratikleşmesi ve devlet katkısı zorunluluğu, her ne hikmetse gözlerden uzak tutulmaya çalışılmıştır.

Bunda belki zorunluydu iktidarlar. Zira ülkemizin karşısında muhtaç duruma düşürüldüğü Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu gibi kuruluşlar, kredi kullandırmalarının baş koşulları olarak sosyal güvenlik kurumlarının giderek tasfiyesi ile özelleştirmelerin gerçekleştirilmesini ileri sürüyorlardı.

Onun için de tüm hükümetler halkın gözünün içine baka baka "kara deliklerin kapatılması ihtiyacı" üzerinde duruyorlar, arkasından da ülkenin en verimli ve stratejik kuruluşlarını haraç mezat pazarlamaya kalkıyorlardı.

Sosyal güvenlik kurumları konusunda da zorunlu devlet yardımının kesilmesinden bütünüyle özelleştirilmesine, özel sektörden hizmet satın alınmasından kurumların tesislerinin satılması ya da kiralanmasına kadar bir çok tartışma yapıldı, hatta pratiğe dönüşmesi yolunda ciddi adımlar atıldı.

Kısaca sermaye uluslararası planda oynadığı oyunu ülkemizde de sürdürüyor. Tüm dünyada sahne alan "emekçilerin sosyal devlet kazanımlarının geriletilmesi" senaryosu, ülkemizde de uygulamaya konuluyor.

Bu gün artık emekçiler şaşırmış durumda. Kendileri açısından neyin daha sağlıklı olduğu konusunda kafaları karışık. Sermayenin medyası herşeyi yönlendirmeye çalışıyor. Başarıyor da...

Birçok emekçi SSK'na verdiği primi özel sigortaya yatırsa bey gibi yaşayacağı hayalleri kuruyor. Diktatörlük koşullarındaki Şili’nin özelleştirilmiş sosyal güvenliğini bazı kalemşörler allayıp pullayıp ülkemize dayatmak istiyor. Ama Şili’de güvenlik kuvvetlerinin model dışı kaldığı, birçok özel sigorta şirketinin iflas etmesiyle emekçilerin yarınlarının uçup gittiğini gizliyorlar tabi. Aksayan ya da özel olarak aksatılan kamu hizmetleri bıktırıyor ve "artık yeter özelleştirilsin" noktasına getirilmek isteniyor halk ve emekçiler.

Halen devam eden "sosyal güvenlik reformu" tartışmaları da bu genel gidişin bir tekrarından ibaret.

Başta emeklilik yaşı olmak üzere, tam olarak sağlanamasa da var olan bir çok hizmet küçültülmeye çalışılıyor teklifle.

Ama SSK’nun siyasi iktidar güdümlü yönetim yapısı tartışılamıyor bile. Kurum genel kuruluna tüm emekçi örgütlerinin katılımı ve kurumun tüm karar ve denetiminin genel kurula bırakılması da tartışılamıyor. Emekli Sandığı Yasası’yla memurlara tanınan kimi itibari hizmet sürelerinin işçilere tanınmamasını sağlayan Ek Madde 5'in değiştirilmesi ihtiyacı görmezden geliniyor.

Tıpkı sağlıklı bir sosyal güvenlik rejimi için işsizlik sigortası ve özellikle iş güvencesinin zorunlu olduğunun da görmezden gelindiği gibi.

Sonuç olarak bir göz boyamaca daha yaşanıyor.

Emekçiler, çalışanlar kendi hak ve çıkarlarını ayırt edemedikçe, başta örgütlenme olmak üzere hak ve çıkarlarına tam olarak sahip çıkmadıkça bu sürüp gidecek.

Gerçek ve ihtiyaca yanıt verecek bir sosyal güvenlik reformu yerine, yanlış yönlendirilmiş, amacından saptırılmış gündemlerle boğuşmaya devam edeceğiz. Maksat gündem dolsun yani ...

Sahte gündemden asıl gündemi düşünmeye fırsat kalmasın...

Gene de umut var. Bu gündemi yutup yutmamak emekçilerin elinde !


birmet@ibm.net