KRİZİN NEDENLERİ VE NİTELİĞİ
Türkiye ekonomisi 1980'lerin başından bu yana dışa açılma ve
dünya ekonomisi ile bütünleşme süreci içine girmiştir. Bu süreçte öncelikle
ihracata yönelik sanayileşme politikaları aracılığı ile mal piyasaları dışa
açılmış, yüksek oranlı bir devalüasyonla döviz piyasası esnekleştirilmiş,
ithalat rejimi serbestleştirilmiştir. 80'lerin son yıllarında mali piyasaların
serbestleştirilmesi ile Türkiye ekonomisi 1990'larda tamamen dışa açık bir ekonomi
görünümü elde etmiştir. Böylece Türkiye ekonomisi 1990'ların ilk yıllarından
itibaren bir "istikrarsızlık-kriz-büyüme-istikrarsızlık" kısırdöngüsü
içine itilmiş görülmektedir.
1- Mali
piyasaların serbestleştirilmesi:
Türkiye
ekonomisi 1980'lerin son yıllarından beri büyüme ve kriz süreçlerini ardı ardına
yaşamaktadır. 1989'da uluslararası sermaye hareketlerine yönelik bütün
düzenlemelerin kaldırılmasıyla ulusal paranın yabancı paralar karşısında tam
konvertibil kılınması sağlanmıştır. Bu gelişme ile ulusal ekonomi, uluslararası
spekülatif finans-kapitalin çıkar alanına itilmiştir. Böylece denetim dışı
bırakılan ulusal ve uluslararası mali sermaye hareketleri, gerek reel üretim gerekse
finansal ekonomi açısından ekonominin dengeli büyümesi önünde en önemli engel
haline gelmiştir.
Bu süreç 1990'lı yıllarda "Yapısal uyum programları ve
dışa açık piyasa ekonomisinde liberalizasyon programı" çerçevesinde
gelişme gösterdi. Ulusal piyasalarda döviz ve faiz kuru birbirine bağlanarak, Merkez
Bankası devre dışı bırakılmıştır. Reel faiz haddi yükseltilmiştir. Türk mali
piyasaları ilerleme kaydetti, ancak bu gelişme beklendiği gibi tasarrufların
artmasına ve yatırıma dönüşmesine neden olmadı. Aksine ulusal ekonominin dışa
bağımlılığı artmış, reel üretim dalgalanma içine girmiş, rantiyer davranışlar
beslenmiş ve gelir dağılımı bozulmuştur. Bu sürecin yarattığı diğer bir
olumsuzluk ise faiz oranlarının yükselmesinin üretici sektörü mali piyasaların
denetimi altına sokmasıdır. Özel sermaye yatırım yapmak yerine hisse senedi, hazine
bonosu v.b alarak mali piyasaların denetimi altına girmiştir.
Finansal sistemin gelişmesini üç ana süreç sağlamıştır;
a- Kamu kesimi açığının kapatılması için yaratılan menkul
kıymetlerin oluşturulması (Hazine bonosu)
b- Dolarizasyon (Türk Lirasının kullanımının azalarak, yerini doların alması)
c- Spekülatif kısa vadeli sermaye hareketlerinin neden olduğu istikrarsızlık
Bu dönemde ulusal büyüme potansiyeli yurt içi tasarrufların
artarak yatırımlara dönüşmesi yerine, doğrudan ithalat hacminin büyümesinden
kaynaklanmıştır.
Ekonomik krizin nedenlerinden biri, kısa vadeli spekülatif sermaye
hareketlerinin mali piyasalara denetimsiz ve erken girişidir. Böylece Türkiye
spekülatif sermaye hareketlerinin de etkisi ile dış kaynaklı yapay bir büyüme içine
girerek "RİSKLİ ÜLKE" durumuna gelmiştir. Ülke ekonomisi sürekli
devalüasyon beklentisi içine girmiş, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık egemen olmuş,
büyüme ve yatırım sürekliliği kalmamıştır.
Kısa vadeli sermaye hareketlerinin bir olumsuz etkisi de, gelir
dağılımını bozmasıdır. 90'lı yıllar boyunca sürdürülen bu politika sonucu
ulusal ekonomi "Gazino Kapitalizmi"ne dönüştü.
2-
Kamu finansman açığı ile özel kesime kaynak aktarımı arasındaki ilişkiler:
Kamu
finansman açığı ile özel sermaye kesimine kaynak aktarma süreçleri arasında yakın
ilişkiler bulunmaktadır. Türkiye'de 1980'lerden bu yana özel sermaye birikimi ve
kaynakların yeniden dağılımı süreçlerine ilişkin dört temel eğilimden söz
edilebilir;
a- Sermaye gelirleri üzerindeki vergi yükünün
görece düşürülüp, etkisizleştirilmesi;
Örneğin Kurumlar Vergisinin toplam bütçe gelirleri içindeki payı, 1980-1992
döneminde % 9.1 düzeyindedir. Oysa bu oran 1985-1987 arasında % 15'in üzerine
çıkmıştı. 1990'lı yıllarda ise bu oran önce % 7'ye izleyen yıllarda da %6'lar
düzeyine inmiştir.
b- Kayıt dışında tutulan gelirlerdeki artışlar
c- Teşvik sisteminin her türlü denetimden
uzak tutularak bir rant transferi mekanizmasına dönüştürülmesi;
İhracat teşvik sistemi, devlet bütçesine aşırı yük yaratmış ve "hayali
ihracat" şeklinde ifade edilen bir tür rantiye davranışına yol açmıştır.
İhracat teşviklerinin TL cinsinden toplamı, bütçe gelirlerinin %22'sine kadar
çıkmakta ve genel olarak tüm sermaye gelirlerinden alınan Kurumlar Vergisi gelirlerini
aşmaktadır. Sermaye kesiminin oldukça düşük kalan vergi katkısı, teşvik sistemi
ile sermayedarlara geri ödenmiştir.
d- KİT'ler tarafından üretilen ara mallarının ve
temel girdilerin fiyatlarının düşük tutularak özel sermaye kesimine düşük
fiyatlı girdi sağlanması.
Özel sermaye gelirlerinin artırılmasına yönelik bu uygulamalar kamu kesiminin
gelir-gider dengesizliği arasındaki en önemli unsurları oluşturmuştur.
3- Devlet,üretici ve yatırımcı niteliğini kaybederek
yalnızca gelir dağılımını düzenleyici rol üstlendi. Ancak bu düzenlemeler ile
fakirden alıp zengine kaynak aktarıldığı için gelir dağılımının bozulmasına
neden oluyor;
Devlet,
1980 sonrasında özel sermaye birikiminin sürdürülmesi için ulusal gelir
dağılımının düzenlenmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Bu işlevi, vergi
düzenlemeleri, KİT'lerin fiyatlandırma stratejileri ve teşvikler gibi araçlarla
yerine getirmiştir. 1963-1980 döneminde hem yatırımcı, hem üretici hem de gelir
dağılımını düzenleyici olan devlet, artık yalnızca toplumsal gelir dağılımını
düzenleyici konuma girmiştir.
1989 finansal serbestleşme ile birlikte borç ödemelerinde
yoğunlukla iç borçlanma senetleri kullanılmaya başlamıştır. Bu süreç ekonomideki
iç borç stoğunu artırmıştır. Finansal serbestleştirme nedeniyle yüksek reel faiz,
düşük kur (aşırı değerli TL) sıcak para girişini artırmıştır. Ancak ödemeler
dengesi açığını artıran bu gelişmeler ekonomik krizlerin oluşumunun
hazırlamışlardır.
Özellikle 1990'lı yıllarda devletin stratejik tercihi, işgücü
maliyetlerindeki gelişmeler karşısında, sermaye kesimini vergilendirmek yerine, iç ve
dış borçlanma yoluyla ve spekülatif rantiye gelirlerini kollamak suretiyle aşma
eğilimidir.
1994
VE 1998 KRİZLERİ
Nisan 1994
istikrar paketi, klasik sıkı para politikalarına ve ücretlerin bastırılarak
yurt-içi talebin daraltılmasına, başka bir deyişle ücretlerin reel olarak
azaltılarak emekçinin alım gücünün azaltılmasına dayanmaktadır. Bu yolla mal
piyasalarına durgunluk içinde istikrar kazandırılırken, bir yandan da yüksek faiz
politikasıyla iç ve dış borçlanma olanakları genişletiliyordu.
1994 sonunda özel imalat sanayiinde üretim % 13.4 gerilemiş, 1995
sonunda ise 1993 değerinin ancak % 1.1 üstüne çıkabilmiş izleyen yıllarda ise
hızla yükselmiştir. 1998 yılının ilk aylarında 133.7 düzeyinde olan üretim
endeksi, izleyen aylarda hafif bir gerileme eğilimine girmiştir.
1993-1998 döneminde reel ücretler TL cinsinden yaklaşık % 25
oranında gerilemiştir. Reel ücretleri işçi üretkenliğindeki değişme ile gösteren
işgücü maliyeti ise dolar cinsinden yaklaşık % 27 oranında azalmıştır. Bütün
bunlara koşut olarak ihracatın aynı dönemde % 70 arttığı görülmektedir. Ekonomide
çalışanların alım gücünün düştüğü bir dönemde maliyetler dolar cinsinden
azaltılarak ihracatta artış sağlanmıştır.
Türkiye'de "Finansal Serbestleştirme" söyleminin aslında
devletin, normal vergi gelirlerini özel sermaye kesimine yönelik olarak
yaygınlaştırmak yerine, ideolojik olarak sürdürdüğü bir rant transferi
politikasının temel aracı olduğunu göstermektedir.
Devlet, vergi gelirlerini kökten bir reformla yaygınlaştırıp,
özel sermayenin sivil vergi ve tasarruf havuzuna olan katkısını artırmak yerine mali
piyasalara doğrudan müdahale ile karşılama yoluna gitmekte, yani yüksek faizli iç
borçlanma ile toplayamadığı verginin yükünü toplumun sırtına yükleme yolunu
seçmektedir.
* Bu yazı, Bilkent Üniversitesi öğretim
üyelerinden Prof.Dr. Erinç Yeldan’ın Sendikamız ile MESS’in 9-11.3.1999
tarihlerinde Abant’ta yaptığı toplantıya sunduğu makale ile Prof. Dr. Erinç
Yeldan’ın “Türkiye Ekonomisinde 1980 Sonrasında Gelir Bölüşümünü Belirleyen
Makro Ekonomik Süreçler” İktisat Dergisi Eylül 1996,”Türkiye’de Finansal
Serbestleşme Deneyimi” Petrol İş Yıllığı 1997, Ahmet Haşim Köşe ve Prof. Dr.
Erinç Yeldan’ın “Dışa açılma sürecinde Türkiye ekonomisinin dinamikleri
1980-1997” Toplum ve Bilim Yaz 1998 adlı makalelerin özetlenmesi suretiyle
hazırlanmıştır.
birmet@ibm.net |