BİRLEŞİK METAL-İŞ GAZETESİ  SAYI 123  (1998 YILI DEĞERLENDİRMELERİ)

SİYASAL KRİZ

Ülkenin son 30 yılına damgasını vuran ekonomik kriz ile atbaşı giden siyasal kriz, 1998 sonlarına doğru ekonomik krize paralel olarak yeni boyutlar kazanmaya başladı.

Öyle bir bunalım ki, seçim tarihi üzerinde bile net bir yaklaşım ortaya konulamıyor. Nisan 99, Şubat 99, seçimlerin 2000'e ertelenmesi, iki turlu, yerel ve genel seçimlerin ayrı ayrı yapılması gibi olasılıklar gündemde...
Cumhurbaşkanı hükümeti kurmakla parlamentodaki 4. Partiyi görevlendiriyor.
25 yıl aradan sonra bir kez daha bir bağımsız milletvekili Yalım Erez'in hükümeti kurmakla görevlendirilmesi, bugünkü siyasal krizin görünen sonuçlarından bazılarıdır.

Şimdi bu sonuçları doğuran olguları incelemeye çalışalım.

1- Parlamentodaki tüm partilerde “parti içi demokrasi” işlemiyor, işletilmiyor. Bunun sonucu halkın görüş ve eğilimlerinin parti tutumlarına yansımamasıdır.

2- Kitlelerin inisiyatif yerine parti liderlerinin dar yaklaşımları, kısır çekilmeleri ve kendi aralarındaki hesaplaşmaların ülkeye politika diye sunulmaktadır.

3- Tüm partiler ideolojik belirsizlik içindedirler. Bu olgu seçmen kitlesinin kafasını ve değerlerini sarsmaya devam etmektedir. Örneğin, parlamento gerçeği ışığında sağ- sol kavramlarının anlamsız hale gelmesi söz konusu olmuştur. Çünkü ülkemizde adı sağ da olan, sol da olan partilerin tamamı sermayenin özlemlerini ifade eden neo-liberal politikaların bayraktarlığını yapmaktadırlar.

4- Üye kitleleri ile yoğun ve düzenli ilişki kuramayan partiler ekonomik açıdan doğrudan çıkar çevreleri ile ilişki kurmaya yönelmektedir. Bunu son dönemlerde birbiri ardına açıklanan kasetler, mafya ve çete ilişkilerinden izliyoruz.

5- Emekçilere kapalı bulanan bir siyasal sistem, anternatif üretmekte de zorlandığından ne kadar iktidar değişirse değişsin, değişmeyen olgu halkın sorunlarının çözülmemesi ve ertelenmesi olmaktadır.

6- Siyasal rejim özellikle 80 sonrası süreçte kendi elleri ile yarattığı iki önemli ve karanlık güç olan cemaatleşme ve çeteleşme ile mücadele etme noktasına gelmiştir. Bunun panzehiri ise, yine eksiksiz demokrasidir.

7- Yukarıdaki tabloda tek net tutum şeriata karşı ordunun tutumudur. Ordunun güncel politikaya bu denli aktif müdahalede bulunması demokrasi açısından doğru olmasa da, bu olgu yine siyasal sistemin içine girdiği açmazların sonucudur.

8- Politika üretmek, çağın gelişmelerine uygun yenilikler önermek yerine halkın geleneksel değerlerinin, dini ve etnik değerlerinin sömürülerek politika malzeme edilmesi kısırlığı, gerçekte ülkemizin değil fakat politikacıların kısırlığıdır.

9- Ülkemizde yapılan 3 askeri müdahaleye rağmen tüm kamuoyu yoklamalarında ordu “en güvenilir” kurumların başında gelmesi krizin siyasi boyutu hakkında yeteri ipucunu vermektedir.

10- Emekçi halk açısından; “Ankaradakilerin birbirinden farkı yok” tur.

11- Demokrasiden yana olanlar ise, ülkenin içinde sürüklendiği darbe/şeriat ayrımının farkında olmalarına karşın bütünsel bir yapı içinde olmamaları, ideolojik dağınıklığın sürmesi ile birlikte emekçi kitleler ile bağların yeniden kurulamamasının sonucu olarak kitleselleşememe bunalımı içindedir.

Böyle bir tablonunu sonucunda ülkenin dış itibarı sürekli düşmekte, 1999 bütçesi gerçekçi ve adil bir bütçe olmaktan giderek uzaklaşmakta, Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına gereken özen gösterilmemekte, halkın ortaya koyduğu talepler dikkate alınmamakta, toplum kısır politik çekişmelerle oyalanmakta, sorunlarına ertelemeci bir yaklaşım getirilmektedir.
Ama meclis komisyonlarında görüşülen yolsuzluk dosyaları süratle aklanmakta, birbiri ile kanlı/bıçaklı partiler dar çıkarları için ilkesizce buluşabilmektedir.

İşte ana hatları ortaya konulan böyle bir siyasal ortamdan emekçi kitleler lehine sorunlara çözüm beklemeye kalkmak, gönüllü olarak tuzağa düşmek ile eş anlamlıdır.

ÇÖZÜM YOK MU ?.

Sorun, öncelikle yasalarda birer hüküm olarak yer alan ve ülkede kurumları mevcut bulunan DEMOKRASİYİ gerçek anlamda işletmekten geçiyor.
Kuşkusuz demokrasi işletmek için kültürünün de yeniden oluşturulması ihtiyacı vardır. Bunu temelden kavrayarak Milli Eğitim müfredatı, üniversitelerde, yetişkin eğitimi merkezlerinde, trafik kurslarında, asker ocağına kadar, yazılı ve görsel medya aracalığı ile ısrarlı bir tutumla halkın demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak kavramasına yardımcı olmak gerekmektedir.

İkinci olarak, Emekçilerin politik sürece katılımı önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Üçüncü olarak, parti içi demokrasiyi işletmeyen partilerin ülkeyi demokratik (!) temelde yönetmeye kalkma çelişkisi ortadan kaldırılmalıdır.

Dördüncü olarak, Demokratik kitle örgütlerinin politikaya daha aktif müdahalesi, denetlemesi ve katılım gösterebilmesi için gerekli yeni kanalların üretilmesi kaçınılmazdır.

Beşinci olarak, sistem tümüyle gayri yasal, gayri ahlaki ve gayri meşru ilişkilerden kurtarılmalı, açık ve temiz bir yapılanmaya kavuşturulmalıdır.

Bunlar, halk kitlelerine rağmen değil, demokrasi tanımında da olduğu gibi “halkla birlikte” yani; KATILIMCI bir temelde ele alınmalıdır.
Sendikalar ve diğer demokratik kitle örgütleri de, öncelikle kendi örgütlerinin işleyişinde eksiksiz biçimde “kurum içi demokrasi” işletmelidirler. Böylece tüm sendikaların birliklerini temsil eden konfederal yapıların GÜÇBİRLİĞİ ile başta iş güvencesi olmak üzere, örgütlenme hakkı, uyum yasaları, referandum, emeklilik ve sosyal güvenlik için, gençlik ve kadın sorunları için, milli gelirin daha adil dağılımını sağlayabilecek mali politika araçları için en etkin biçimde kullanmalı ve üyelerin kitlesel gücü bu ortak taleplerin arkasında aktifleştirilmelidir.

Bütün bunları yapabilmek için de, kadromuzu, enerjimizi ve olanaklarımızı en iyi biçimde değerlendirmeli, kişisel hesapları, sınıfın ve halkın çıkarlarının önüne geçmemeli, kendi gelecek kaygımızla değil, sınıfın ve toplumun geleceği kaygısını başta tutmalı, çatışma yerine dayanışma içinde olmalı, eksik arama yerine, proje üretmeli, bilgi ile, fikir ile hep birlikte daha iyiye, daha ileri olana ulaşmaya çalışmalı, koltuk, makam, mevki ve kartvizit zaafı yerine, emeğin bir neferi olma kültürünü ne kadar hayata geçirebilirsek önce emek dünyası sonra ülkemizde emekçi kitlelerin özlemleri o oranda süratle hayata geçmeye başlayacaktır.

Bu umudumuz, emekçilerin ve ülkemizin geleceğidir.

 

1998 Yılının, siyasal, ekonomik ve Sendikal panoraması:

1998 Yılında İşçi Hareketi Ve Sendikacılık
Emek Kesiminin 1998 Günlüğünden Seçmeler
Siyasal Kriz
1998 Emeğe Vurdu, Rahtiyeyi Güldürdü

Sayı 123


birmet@ibm.net

anasayfaya dönüş

  Gazetemiz     Kitaplar    Eğitim Notları    Broşürler    Afişler    Basın Açıklamaları

İlksöz     Tarihçe    Güncel     2000'lere doğru    Etkinlikler    Yayınlar     İdari Yapı     Üst Kuruluşlar

Son güncelleme tarihi 26 Ocak 1999
Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından hazırlanmıştır
birmet@ibm.net