1- Grubumuzun çalışmalarına aktif
olarak katılan Konfederasyon, Sendika, Meslek Birliği, Meslek Odaları ile diğer
STK’ların Grup üyelerince ziyaret edilerek Millenium Round öncesinde panel, seminer
ve kitlesel eylemlilik düzenlenmesi konularındaki görüş ve önerilerinin alınması
ile Grubumuzun çalışmalarına yeterli ilgiyi göstermeyen ya da küreselleşme
konusunda gerekli duyarlılığı göstermediğini gözlemlediğimiz kuruluşların da
ziyaret edilerek çalışmalara katılmama gerekçelerinin öğrenilmesi,
küreselleşmedeki son gelişmelerin aktarılması ve sürece katılmalarının talep
edilmesi kararlaştırılmıştır. 2- Uluslar arası MAİ
Karşıtları Koalisyonunca WTO ve Millenium Raunda karşı uluslar arası eylem günü
olarak belirlenen 15 Eylül tarihinde dünyanın çeşitli ülkelerinde etkinlikler
düzenlendi.
Dünyanın
87 ülkesinden sayıları 1114’ü, temsil ettikleri kitlelerin nüfusu milyonları
aşkın sivil toplum kuruluşu imzaladıkları deklarasyon sonrasında kendi ülkelerinde
de çeşitli etkinlikler düzenleyerek Ulusal kamu oylarını WTO ve yıl sonunda
başlatılacak olan Millenium Round hakkında bilgilendirdi ve toplumsal tepki yaratma
yönünde çaba gösterdi.
ABD’de STK’lar tarafından kamu oyuna açıklama formatında
hazırlanan ortak deklarasyon Washington’da düzenlenen mitingde halka okundu. Public
Citizen, Friends of the Earth ve bir Tüketici derneğinin öncülüğünde aralarında
Japonya, Nepal gibi ülkelerin de bulunduğu 15 ülkede simultane mitingler düzenlendi.
Amerika’daki mitinglere bazı Demokrat Kongre üyeleri ile emek ve çevre örgütlerinin
liderleri de katıldılar.
GHANA’da farklı medya gruplarından 30 kadar gazetecinin
katılımı ile gerçekleştirilen bir basın konferansında Dünya MAI Karşıtları
Koalisyonunca hazırlanan ortak deklarasyon okundu ve müteakiben de ülkenin en büyük
TV kanalları bu basın konferansını en çok izlenen akşam haberlerinde banttan tüm
ülkeye yayınladı. Ghana eylemleri Afrika-3. Dünya Network’ü, Ghana Genel Tarım
İşçileri Sendikası, Afrika Kadın Araştırmaları Derneği Ghana Şubesi ve Friends
of the Earth-Ghana örgütleri tarafından örgütlendi. Ghana’lı Bakan ile yapılan
1.5 saatlik görüşmede yıl sonu toplantılar turunun, Afrika ülkeleri ve benzer
durumdaki diğer az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından taşıdığı
tehlikeler dile getirildi ve Afrika’lı STK’lar arasında 31 Ağutos-3 Eylül
tarihlerinde yapılan Afrika Ticaret Network’ü toplantısının nihai kararları
Bakan’a bir manifesto şeklinde sunuldu. Bakan, STK’ların bu ziyaretinden büyük bir
memnuniyet duyduğunu, dile getirilen endişeleri ve Afrika ülkelerinin müzakerelerdeki
hassas konumu hakkında tam bir mutabakat içersinde olduklarını belirtti.
ENDONEZYA’da 40 kadar STK, bir anti-millenium round komitesi
oluşturarak Hükümeti bu toplantılara katılmamaya çağırdılar. Komite sözcüsü
Sukma Violetta Uruguay Raundu sonrasında Endonezya ve diğer az gelişmiş dünyada
yoksulluğun arttığını, verilen taahhütlere sadık kalınmadığını ve millenium
raunddan önce eski anlaşmaların masaya yatırılarak adaletsizliklerin giderilmesi
gerektiğini belirtti. Komite ayrıca ulusal bir konsültasyon kurulu oluşturularak
ülkenin Seattle toplantısına hangi taleplerle gitmesi gerektiğinin belirlenmesi ve bu
ulusal komitenin Endonezya'’ı STK'’ardan kurulması için de çağrıda bulundu.
MALEZYA’da 14 kadar STK öncülüğünde bir grup WTO’da yeni
konuların müzakere edilmesine karşı olduklarını bir basın açıklaması ile
duyurdu. Açıklamada Malezya Hükümetinin STK’larla aynı görüşleri paylaştığı
ve bu yönde hareket ettiğinin bilindiği ve Hükümetin sonuna kadar destekleneceğine
de yer verildi.
BANGALDESH’de UBINIG- Politik Araştırmalar ve Eğitim Grubu isimli
bir örgüt ülkenin tüm gazetelerine gönderdiği bir mektupta öngörülen yeni
anlaşmalar turunu protesto ettiklerini duyurdu. UBINIG 26 Eylül tarihinde de ülkedeki
diğer STK’lar için bir bilgilendirme toplantısı düzenledi.
GÜNEY KORE’de başta KWWAU Kore Birleşik Kadın İşçiler
Derneği olmak üzere bir grup STK ülke çapında düzenlenen kampanyaya katılarak
Parlamento önündeki gösteriler sırasında yıl sonu Millenium Roundu protesto
ettiklerini açıkladılar.
ZİMBABWE- Harere kentinde düzenlenen gösterilerde 3 STK temsilcisi
eylem gününün anlamına ilişkin konuşma yaparak ülke halkını toplantıları
protesto etmeye çağırdı. Zimbabwe Ticaret Bakanı tarafından aynı gün yapılan
açıklamada da WTO’da yeni konuların görüşülmesine karşı çıkılacağı ve
STK’larla aynı görüşlerin paylaşıldığı dile getirildi. Düzenlenen miting radyo
ve TV’lerden naklen yayınlandı.
ZAMBİA’da bir Kalkınma Örgütünce düzenlenen mitingde tüm
ülke STK’ları ve Zambia Hükümeti yeni toplantılar turuna karşı çıkmaya
çağrıldı. Mevcut tarım anlaşmalarındaki adaletsizlikler, ulus devletlerin gıda
güvenliğini kontrol altına alması gereği ve TRIPs anlaşmaları konusunda Afrika
Grubunun pozisyonu konularına da yer verilen basın açıklaması günlük gazetelerde ve
radyo-TVlerde yayınlandı. (Martin Khor-Third World Network 26 Eylül 1999)
3- Ortak Deklarasyonu
imzalama kampanyası devam ediyor.
Avrupa Parlamentosu -Yeşiller Grubu Ortak Deklarasyonu imzaladı. A.P
Yeşiller Grubu Parlamenterlerinden Gabby Kupper’in haberinde bu gelişmenin çok
önemli olduğuna ve devamının gelebileceğine dikkat çekiliyor. Gabby Kupper bu
konudaki görüşlerin kendilerine iletilmesini rica ediyor. Yeşiller tarafından konu
ile ilgili olarak yapılan açıklamada yıl sonu müzakerelerinin kapsamlı bir içerikte
olmasına karşı çıkıldığı, öncelikle WTO’nun işleyişinin analiz edilerek
reforma tabi tutulması -ve özellikle de WTO’nun Tahkim mekanizmasının
mutlaka hem de radikal bir şekilde değişmesi- gereği , TRIPs
anlaşmalarının revize edilmesi, Önce İnsan Hakları ve Küresel Çevre
anlaşmalarının imzalanmasının gerektiği ve gelişmekte olan ülkelerin kendi
seçimlerinde özgür bırakılması gerektiğinin altı çiziliyor.
4-
Küreselleşmedeki son gelişmeler:
- Sermaye sözcüleri Seattle’da yapılacak Millenium Raund toplantılarına
katılmaktan
çekiniyor ve korkuyor !!! Washington eyaleti Demokrat Senatörlerinden Patty
Muray, Başkan Clinton’a bir mektup göndererek şirket sahiplerinin Seattle’da
planlanan STK eylemlerinden çekindiğini belirtti. Mektubunda, Kiliseler, Tüketici
Dernekleri, Sendikalar, Çiftçiler, yurttaş girişimleri ve çevrecileri gibi bazı
istenmeyen konukların Seattle’da gerek güvenlik ve gerekse toplantıların selametini
tehlikeye sokabileceğini ve halkın söz hakkının, şirket sahiplerini huzursuz etmesi
anlamında kullanılmasına izin verilemeyeceğini belirtiyor. Bayan Muray Clinton’dan
iki talepte bulunuyor: 1) Amerikan halkına hitaben bir konuşma yaparak WTO’nun
vazgeçilmez, kural koyucu ve uygulayıcı bir Örgüt olduğunu (Merhaba Patty,
Anayasamızı hatırlıyormusun? WTO’yu ne zaman kendi Hükümetimizin yerine
geçirdik?) anlatması ve 2) Eylemci gruplara seslenerek Clinton'ın ve Amerikan
Hükümetinin medya ve halk kullanılarak, eylemler aracılığıyla bu önemli
hedeflerden asla vazgeçirilemeyeceğinin anlatılmasını istiyor. İnanabiliyormusunuz
ki bunları söyleyen bir Amerikan Senatörü. Bana kalırsa Sayın Murray’i derhal Orta
Öğretim Yurttaşlık derslerine göndermemiz gerekiyor. (7 Eylül, Jim Hightower)
- Seattle kenti, kendini yüzyılın eylemlerine “karşı” hazırlıyor. Eylemcilere
bakılırsa Kasım ayının sonunda düzenlenecek eylemler Şirketlerin şeytanlığına
direniş festivali olacak. Eylemcilerin amacı, küreselleşmeye dünya çapında bir
karşı çıkışı sergilemek ve ülke delegasyonlarının önceden planlanan
anlaşmaları görüşmelerine imkan vermemek. Küreselleşmenin kontrolden
çıktığını belirten, Dave Solnit Sanat ve Devrim isimli grup politik dans ve tiyatro
gösterileri düzenliyor. Grup, yıl sonu eylemlerini bu güne kadar düzenlenmiş barış
ve insan hakları yanlısı eylemlerin en kitleseli olarak tanımlıyor. 30 Kasımda
eklektik bir parti yapılacağını belirten grup üyeleri , Başkan Clinton’ın
150’yi aşkın ülkeden 5000 civarında delegeyi konuk edeceğini, WTO’nun davetlileri
arasında kapitalizm ve serbest ticarete karşıtlığıyla tanınan Küba Lideri Fidel
Castro'nun da olduğunu belirtiyor. Ancak Micro Soft’tan Bill Gates ile Boeing-CEO’dan
Phil Condit’in Seattle Ev Sahipliği Komitesinin başında olduğu artık herkesçe
biliniyor. ABD’li büyük işadamları planlanan aktivitelerin çok önemli bölümünü
finanse etmeyi taahhüt ettiler. Kuşkusuz Seattle polisi de binlerce çevreci, anarşist
(?), sendikacı, tüketici ve yurttaşı karşılamak için gerekli hazırlıkları
yapmış durumda. Hatta Seattle resmi anlamda bile kollarını açmış eylemcileri bekler
bir konumda değil. Eyaletteki şehir ve belediye konseyleri kentlerini “MAI Serbest
Bölgesi” olarak tanımlıyorlar ve MAI anlaşmasının Seattle gündeminde yer alması
için meclislerinden bir önerge bile geçirmiş bulunuyorlar. Diğer yandan kentteki
köprü, su kanalı ve benzeri pek çok yer, zarar görebilir endişesi ile şimdiden
trafiğe kapatılmış durumda. Public Citizen’den Mike Dolan kentin tamamen
kapatılması yönünde çabalar olduğunu, protestoculardan çoğunun gerektiğinde bina
ve köprülere tırmanıp, bariyerleri aşabilmek için kendi kendilerini eğittiklerini
belirtiyor. (15 Eylül 1999 James Cox)
- PGA’nın-ABD çapındaki Karavan turu için fonlama kampanyası açıldı: Dünyanın
her yerinden yoksul köylüler, balıkçılar, işçiler, işsizler ve eylemcilerin
katılımı ile oluşan PGA-Karavan 30 Ekim tarihinde Boston’dan hareket ederek,
güneydoğu, güney batı tüm ülkeyi kat ederek 29 Kasım tarihindeki küresel eylemlere
katılmak üzere Seattle’a varmayı planlıyor. PGA-Karavan, tüm seyahati boyunca
ülkenin çeşitli kentlerinde kapitalizm ve serbest ticaret karşıtı eğitimler verecek
ve ABD’de Küreselleşme, WTO, MAI, NAFTA gibi mefhumlardan hiçbir şekilde haberi
olmayan halk kesimlerine ulaşarak yüz binlerce insanı seferber etmeye çalışacak.
Ancak uluslar arası karavanın en önemli sorunu para. Eğer asgari gereksinimler için
şart olan fonu bu ay sonuna kadar toplayamayacak olursak, bu hayati önem taşıyan
eylemler yapılamayacak. PGA-Karavan’da yer alan ve hava ulaşım masrafını
karşılayamayacak durumda olanlar için 15000-25000$, ABD içi seyahat için en ucuz
yöntemin otobüs satın alıp, eylem sonunda satılması olduğu kararında olanlar için
3000-20000$, Lap-Top Computer için 1200$, Digital camera için 600$ ve Tepegöz,
Telefon,yol giderleri için 10000-15000$ olmak üzere toplam asgari 30000$’ı toplamak
zorundayız. Karavan eylemi Serbest Ticaretin sonunun başlangıcı olabilir. Bu
kampanyaya katılacak olanların doğrudan wtocaravan@pcan.org adresine
gecikmeden başvurmaları ve bu talebi en geniş çapta duyurmaları önemle rica olunur.
- ICFTU, Akademisyenler ve bazı STK’lar tarafından ortaklaşa imzalanan ve WTO’da
ticaret, emek ve çevre arasında bağlar kurulmaması gerektiğini yansıtan deklarasyona
karşı bir cevap hazırladı. “BU KADAR SÖMÜRÜ YETER” Ucuz işgücünün bir
rekabet avantajı olarak kullanıldığı ve sömürüyü şiddetlendirdiği, ICFTU
tarafından ileri sürülen taleplerin, üyesi bulunan Konfederasyonların günlük
yaşamda karşılaştıkları sorunlar göz önüne alınarak hazırlandığı, söz
konusu sorunların tümüyle küreselleşme olgusundan kaynaklandığının göz ardı
edilemeyeceği işçiler ve sendikalarının bu güçlüklere karşı haklarını
koruyabilmelerinin tek yolunun evrensel çalışma standartlarının WTO ile
bağdaştırılması olduğunun altı çizilen açıklamada az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülke örneklerinin belli sektörlerinden örnekler verilerek küreselleşmenin tüm
tarafların kazandığı bir oyun olmadığı bu nedenle de WTO’nun ILO ile elele
çalışması gerektiği belirtiliyor.
- “Küreselleşme, tüm tarafların kazandığı bir süreçtir” diyen Avrupa
Birliğinin yeni başkanı Pascal LAMY konuşmasının devamında “Avrupa Birliğinin
yeni ve kalıcı pazarlara ulaşmasının şart olduğuna inanıyorum. Yeni pazarlar, daha
fazla büyüme, daha fazla istihdam anlamına gelmektedir. Ticaret ve yatırımların
serbestleşmesi ile uluslararası ticaretin kilit unsuru haline gelen küreselleşme
birileri kazanırken, birilerinin kaybetmek zorunda kalacağı toplamı sıfır olan bir
oyun değildir. Bana göre bu müthiş süreç tüm kesimlerin kazançlı çıkacağı bir
süreçtir (Win-Win Process). Avrupa, uzun dönemli rekabet gücünü, yeni buluşlar
konusundaki kapasitesini ve kendine has sosyal-piyasa ekonomisini korumak suretiyle
bugüne kadar bu oyunda kazanmıştır ve bundan sonra da kazanmaya devam edecektir.
İşte bu nedenlerle yıl sonunda Seattle’da yapılacak Millenium Round konusunda son
derece iyimserim. Fakat eğer küreselleşme hem etkin hem de dürüst olacaksa, Avrupa
vatandaşlarının toplumsal çıkarlarına göre yönetilmek, kontrol edilmek ve
yürütülmek zorundadır. Kontrollü küreselleşmede sağlık, çevre ve
kültür: Giderek artan iç bağımlılık ve derinleşen “dünya ekonomisine
entegrasyon” konsepti artık gümrük tarifeleri ve tarife dışı engellerin çok
ötesine gidilmesi taleplerini de beraberinde getirecektir. Aslında bizim tek ilgi
alanımız ekonomik çıkarlarla sınırlı değildir, toplumsal değerler ve toplum için
risk teşkil eden alanlar da bizim için büyük önem arz etmektedir. İşte tüm bu
sosyal konular ile serbest ve tam rekabete dayalı piyasalar arasında bir yerde durmamız
gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları bize sürekli olarak bu gerekliliği
hatırlatmakta ve bizi sosyal talepleri karşılamaya zorlamaktadır. Bir diğer ilgi
alanımız da Birlik dışındaki politik çıkarlarımızın korunmasıdır. Bu anlamda
dünyadaki en büyük partnerimiz olan ABD ile olan ilişkilerimiz büyük bir önem
taşımaktadır. Kuşkusuz diğer ülkelerin de söz hakkı vardır, onlar gelişmekte
olan ekonomileri temsil etmektedirler ve daha da önemlisi kendi içlerinde
ekonomik-bölgesel oluşumlara doğru gitmektedirler. Eğer gerçekten serbest ticaretin
yaygınlaşmasını ve sürdürülebilir kalkınmanın yerleşmesini ve insan haklarının
korunmasını istiyorsak çok taraflılığı uygulamaya geçirmeye mecburuz. Bu
ilkelerimizi ticari partnerlerimizle ve diyaloglar kurarak kabul ettirmek için elimden
geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz. Çok taraflılık ilkesine bağlı kalarak
bölgeselleşme: Avrupa, yıllardan beri verdiği büyük çabalar sonucunda çok
başarılı bir bölgeselleşme örneği vermiştir. Amacımız bu örneğin önce doğu
ve güneydeki komşularımızla ardından da dünyadaki diğer kıtalarla
güçlendirilmesi olacaktır. Bu tip bölgesel gruplaşmalar piyasaları genişletecek ve
çeşitli ülkelerdeki üreticiler arasındaki rekabeti güçlendirecektir. Bu nedenle
bölgesel entegrasyonlar sanayileşmenin, kalkınmanın ve istikrarın dostudur. Ancak ne
yazık ki bölgesel entegrasyonlar asla, çok taraflı liberalizasyonun yerini alamaz,
ancak o yolda atılan adımlardan biri olabilir. Piyasaların büyümesi için sarf
ettiğimiz çabayı, piyasalara serbest girişin sağlanması için de harcamak
zorundayız. Gelişmekte olan ekonomiler, büyüme için olağanüstü bir potansiyel
olarak karşımızda durmaktadır. Bu piyasalara serbestçe girilebilmesi için öncelikle
kalkınma politikalarının hayata geçirilmesi gerekmektedir. Güney ülkelerindeki
partnerlerimizin çabaları bu ülkelerdeki kalkınmayı hızlandırıcı bir etken
olacaktır.
- GATT, APEC VE NAFTA Anlaşmaları tek bir DÜNYA HÜKÜMETİNE gidişi
hızlandırmayı amaçlayan bölgesel oluşumlar: 116 Devletin imzaları ile oluşan
GATT anlaşması, Avustralya Hükümetinin aşırı coşkulu katkılarının da
yardımıyla tırnaklarını şimdi de ulus devletlerin bağımsızlığı ve kendi
kendine yetebilme erklerine geçirmeyi amaçlıyor. Amerika’lı uzmanlardan Strobe
Talbot’un deyimi ile “tek bir dünyadaki ekonomik ve ticari yaşam bundan böyle GATT
tarafından belirlenecek.” Talbott’un Time dergisinde yayınlanan “Küresel Devletin
Doğuşu” başlıklı makalesi şöyle devam ediyor; “İddia ediyorum ki
önümüzdeki 100 yılda bizim bildiğimiz Ulus Devletçiliğin modası geçecek ve tüm
Devletler tek bir küresel otoriteyi kabullenecekler. Böylece 20.
Yüzyılın ortalarında benimsenen hedef “Dünya vatandaşlığı” da
gerçekleştirilmiş olacak. Ulusal egemenlik ve bağımsızlık gibi kavramlar yeni
dünya düzenine yakışmayan abartılı, ağdalı kavramlar olacak. Bütün Devletler
aslında birer sosyal düzenlemeden ibarettir. Bir zamanlar ulus devletlerin ne kadar
kalıcı ve hatta kutsal göründüğü bugün artık mesele bile edilmiyor. Gerçekte
tüm devletler geçici ve yapay oluşumlardır. GATT anlaşması bir Dünya Ticaret
Örgütü kurma planının en önemli parçasıdır. Bu uluslararası kabul görecek kurum
sınırsız bir dünyanın polisi olacak ve üye ülkelerin iç olaylarına bile müdahale
edebilecek bir güce sahip olacaktır.” ABD Ticaret temsilcisi Mickey Kantor
Brüksel’deki nihai GATT toplantısı sonrasında basına yaptığı açıklamada APEC
ve NAFTA anlaşmalarının GATT hükümleri ile nasıl uyumlu hale getirileceğinin halen
tartışılmakta olan bir mesele olduğunu belirtti. Fakat kendisine eşlik eden gruptan
isminin açıklanmasını istemeyen bir başka temsilci bu konunun çoktan
kararlaştırıldığını belirtti. Kantor her şeyin ilk anlaşmada halledilemeyeceğini
belirtiyor ancak Clinton yönetiminin NAFTA anlaşmasını batı dünyasına doğru
genişletme ve APEC anlaşmasını da NAFTA gibi görünür bir örgüt haline getirme
konusunda hızlı ve kararlı adımlar atacağını da sözlerine ekliyor. David
Rockefeller de daha önce yaptığı bir konuşmasında NAFTA’nın 2000 yılına kadar
tüm dünyayı içine alan bir anlaşma olacağını belirtmişti (Muhtemelen MAI
anlaşmasını kast ederek) 1973 yılına döndüğümüzde o dönemde Chase Manhattan
Bank’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten David Rockefeller dünyadaki en iyi
beyinleri bir araya getirebilmek ve Batı Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’nın “Özel
Vatandaşları” arasında daha sıkı bağlar oluşturabilmek için 3’lü bir Komisyon
oluşturdu. Bu “en iyi beyinler” kapitalist sistemi tüm dünyada geliştirmek için
özel bir hedefe yönlendirildi. Bu süper kapitalistlerin gündemi NAFTA’nın , Avrupa
Birliğine benzer bir Amerikan Birliğine dönüştürülmesini amaçlayacaktı. APEC de
bir “Pasifik Birliği”ne dönüştürülecekti. APEC ile amaçlanan, dünya ekonomik
planlamasının elverişli hale gelmesi için dünyanın en büyük 3. Bölgesini de
örgütlemekti. Kasım 1993’te Başkan Clinton, Seattle-APEC toplantısında yaptığı
konuşmada Asya Pasifik bölgesinin parçalanmaya değil bütünleşmeye ihtiyacı
olduğunu belirtmiş, hemen ardından G.Kore Başkanı Kim Young Sam tarafından yapılan
konuşmada da APEC ülkelerinin giderek Asya-Pasifik Ekonomik Topluluğuna dönüşmesi
gerektiğinin altını çizmişti. Küresel kapitalist sistemin gündemindeki en önemli
hedeflerden bir değeri ise Avustralya’nın mutlak surette Asya ile ekonomik ve sosyal
bir entegrasyona gitmesi. Kısaca dünyanın en uzun soluklu anlaşmalarından bir tanesi
olan GATT anlaşması, ulus devlet ekonomilerini çökerterek, dünya ekonomisinin
tümüyle Hükümetlerin kontrolünden çıkartılarak, sermaye tarafından
yönetilmesini, yürütülmesini ve kontrolünü hedeflemektedir. İçine girilen süreç
gençliğin önünü görememesine ve bu yüzden kayıp bir kuşağın oluşmasına,
ekonomik istikrarsızlığın şiddetlenmesine, yaşam standartlarının gerilemesine,
toplumların ekonomik bağımlılığının giderek artmasına gebe bir süreçtir. (23 Şubat-Mart 1994 New Dawn
Magazine’ye yayımlanan bir makaleden)
- Dünya Ticaret Örgütü, Uruguay Raundu sürecinde verilen sözleri yerine getirmedi: Uluslar
arası Tüketiciler Birliği, tüketiciler için yeterli koruma önlemleri alınmadığı
ve adil bir gelir dağılımı garanti edilmediği sürece dünya ticaretinin daha fazla
liberalize edilmesine karşı çıkacaklarını deklare etti. 1986-1993 yılları
arasında devam eden Uruguay Raundu sırasında tüketici gruplarını destekleyeceğini
vaat eden DTÖ (WTO)nün sözünde durmadığını belirten Örgütün temsilcisi Louise
Sylvan ticaretin dünya ölçeğinde serbestleşmesine karşı olmadıklarını ancak
Uruguay sürecinde imzalanan anlaşmalardan tüm kesimlerin eşit oranda yararlanmalarına
öncelik tanınması gerektiğine inandıklarını belirtti. 17 Eylül günü Cenevre’de
basına bir açıklama yapan ABD Ticaret Sekreteri William Daley ise, ülkesinin çok
kapsamlı bir raundu düşünmediğini çünkü böyle bir hedefin başarıya ulaşma
şansının daha zayıf olduğuna inandıklarını belirtti. Diğer yandan Avrupa Birliği
aralarında MAI, yatırım politikaları gibi son derece stratejik konuların da yer
aldığı çok geniş kapsamlı bir gündem için dünya çapındaki lobi faaliyetini
sürdürüyor. (15 Eylül
1999 Financial Times, Frances Williams’ın makalesinden)
- “Tarımın Çok Fonksiyonlu Karakteri”
konulu Konferansta The Institute for Food
and Development Policy isimli bir STK’nın sözcüsü Peter Rosset tarafından yapılan
konuşmanın notları: Burada, Maastricht’te yapılan bu toplantıya STK’ların
katılımı bir şekilde engellenmiştir. Bu engelleme için 2 yöntem kullanılmıştır:
Birincisi Hükümet sözcülerine ve ardından da çok taraflı mali kurumların
sözcülerine öncelik tanınarak zamanın geçmesi sağlanmış, STK’lara toplantı
sonunda tanınan birkaç dakikalık süreçte de salon boşalmaya başlamıştır. Bu,
çok bilinen ve ne yazık ki başvurulan bir oyundur. İkinci olarak ta toplantının, ta
en başından itibaren ABD, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Arjantin, Şili ve Uruguay
dan oluşan bir egemen Grup tarafından bilinçli olarak sabote edilmesidir. Aslında en
azından konumları itibarıyla bu grup içersinde olmaması gereken Filipinler v.b
ülkelerin yoğun bir politik ve ekonomik baskıya maruz bırakıldıkları da apaçık
ortadadır. Bu egemen grup, Avrupa Birliğinin yıl sonunda yapılacak WTO 3. Bakanlar
Konferansında (Millenium Round) kendi çiftçisinin çıkarlarını koruma yönünde
verdiği mücadeleyi kesmek için ölümcül bir çaba harcamaktadır. (kuşkusuz burada,
AB’nin bu tavrının tümüyle bencil bir motivasyona dayanmadığını söylemiyorum,
sonuçta Kuzey kuzeydir.) İşte bu yüzden söz konusu egemen grup, Güney ülkelerinin
ticaretin daha da serbestleşmesi yönündeki çabalara karşı çıkmasından son derece
rahatsızdır ve AB ile Güney ülkeleri arasında olabilecek muhtemel bir ittifakı
engellemeye çalışmaktadır. Bu yüzden, her zaman adeta programlanmış bir robot gibi
aynı konuşmaları tekrarlayan egemen grup sözcüleri, tarımın çok fonksiyonluluğu
iddiasının, tarım ihracatındaki desteğini sürdürmeyi hedefleyen Avrupa Birliğine
ait bir komplo olduğunu ileri sürmektedir. Bu iddiada hiçbir doğruluk payı
bulunmamaktadır. Eğer Avrupa’nın talebi tamamen kendini ABD tarımına karşı
korumayı amaçlayan bencil nedenlere dayanıyor olsaydı Birliğin tüm politikalarında
aynı eğilimin görülmesi gerekirdi. Oysa ticaretin doğaya, insana zarar veren diğer
alanlarında AB ile ABD sermayesi arasında ciddi bir ittifakın varlığı herkesçe
bilinmektedir. Tüm bunlardan hareketle bu toplantıdan hiçbir sonuç elde
edilemeyeceğini ve Güney ülkelerinin büyük bir çoğunluğunun tarımda tam
liberalizasyon konulu anlaşmada ABD ve diğer gelişmiş dünya ile birlikte oy
kullanacağını söylemek bir kehanet olmayacaktır. Bu, çok talihsiz bir durum.
Çünkü Güney ülkeleri bu anlaşmada ABD’nin yanında yer alacak olurlarsa kendi
tarım ekonomilerini intihara sürüklemiş olacaklar, aksi taktirde yani AB’nin kendi
çıkarları için öngördüğü tuzağa düşerek egemenliklerini korumaya kalkınca
yine egemen dünyanın ucuz ürünlerinin kendi piyasalarına girişi ve çirtçilerinin
tarımdam vaz geçmek zorunda kalışı riskini üstlenmek zorunda kalacaklar. Çünkü
egemen ülke ve sermaye gruplarının tek amacı yeryüzünü sadece kendilerinin
üreterek, satmalarına izin verecek bir pazar haline getirmektir. Yoksul çiftçiler ve
tarım emekçilerinin önündeki önemli seçenek ise tarımın çok fonksiyonlu bir araç
olarak kullanımını hayata geçirecek, doğayı ve toprağı halkların kullanımına
sunacak politikaları – el ele vererek – üretmek olmalıdır.)
Not: Bültendeki haberlerin detayları ile ilgilenenler Grubumuza
başvurabilirler.
5- Çalışma Grubumuz tarafından Türkçe’ye çevrilen
MAİ-Çok Taraflı Yatırım Anlaşmasının 2.Baskısı yayınlandı.
Bu kitabı edinmek isteyenler aşağıda yazılı Telefon, Fax ve e-mail adreslerine
başvurarak 500 bin TL karşılığı temin edebilirler.
Türkiye MAI ve
Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu
İLETİŞİM:
Birleşik Metal-İş Sendikası Tel: (216) 380 85 90
Fax: (216) 373 65 02
e-mail: birmet@ibm.net |
Enerji Yapı Yol Sen.
İst. Şubesi Tel: (212) 212 94 25-26
Fax: (212)213 64 83 |
TMMOB – İst. iletişim Tel: (212) 249 83 85
Fax: (212) 244 29 16
e-mail: tmmob@superonline.com |
e-mail: sykimdaksi@superonline.com |