Asgari ücret
uygulaması, düşük ücretli işçileri koruma aracı olarak görülmelidir. Asgari
ücret, ücret yapısı içinde bir alt taban oluşturur ve genel olarak ücret
yapısını yukarı doğru iterek, yoksulluğun azalması için bir araç niteliği
taşır. Bu özelliği ile ayrıca sosyal bir araç özelliği de taşır. Asgari ücretin
sosyal ve ekonomik açıdan insanca yaşamayı uygun kılacak şekilde belirlenmesinin,
gelir dağılımını düzeltici etkisi vardır.
A- Asgari ücret
belirlenirken esas alınması gereken kriterler
Asgari ücret belirlenirken ortaya çıkan sorunların başında,
işçinin özellikleri ve bu ücretle hangi gereksinimlerin karşılanacağı gelmektedir.
Asgari ücretin işçinin ücreti mi, yoksa ailesinin gelir mi, olduğu sorusu sosyal
taraflar arasında çatışma konusu olmaktadır. Türkiye’nin gelenekleri ve özgün
koşulları dikkate alınarak, asgari ücretin işçinin ailesi ile birlikte geliri
olduğu kabul edilmelidir.
Asgari Ücret
Tesbit Komisyonunun bileşimi, asgari ücretlileri temsile uygun demokratik bir özellik
taşımamaktadır. Tüm işçi sendikaları konfederasyonları, üye sayıları oranında
komisyonda temsil edilmelidir.
1- Asgari ücret alan işçinin
özellikleri:
Değişik toplumsal ve kültürel nedenlerden ötürü, aile içinde
bir kişinin çalışması durumunda asgari ücretin tek kişilik ücret olarak
belirlenmesi, sözkonusu ücretin işçi ailesi için ücret değil yoksulluk yardımı
durumuna gelmesine neden olmaktadır. Türkiye koşulları dikkate alınarak
bağımlılık oranı gerçeğe en yakın biçimde tesbit edilmeli ve ortalama hane halkı
büyüklüğü de gözönüne alınarak, asgari ücretin işçinin ailesini de kapsayacak
biçimde belirlenmelidir.
Devlet İstatistik Enstitüsünün (DİE) verilerine göre
Türkiye’de ortalama hane halkı büyüklüğü 4.7 kişidir. 1996 Hane Halkı
İşgücü Anketinin sonuçlarına göre de, 12 yaşın üzerinde toplam çalışan
sayısı 23 milyon, 15 milyon kişi ise 12 yaşın altındadır. Türkiye’nin nüfusunun
yaklaşık 62 milyon olduğu düşünülürse, her çalışan kendisinin dışında iki
kişiye daha bakmaktadır. Ancak yine ülkemiz gerçekleri gözönüne alındığında 12
yaşın üzerinde yaklaşık 23 milyon kadının 6.5 milyonu çalışıyor
gözükmektedir. Ancak bu kadınların üçte ikisi tarım kesiminde ücretsiz aile
işçisi konumundadır. Bu durum bağımlılık oranının yükselmesi anlamına
gelmektedir.
ILO’nun 131 sayılı sözleşmesi, asgari ücret belirlenirken uygun
koşullarda ve mümkün olabildiğince işçinin ve ailesinin gereksinimlerinin dikkate
alınmasını temel ilke olarak benimser. Aynı şekilde Avrupa Sosyal Şartı da, tüm
çalışanların “kendilerine ve ailelerine yeterli bir yaşam düzeyi sağlamak için
adil bir ücret alma hakkına” sahip olduklarını belirtir.
Ülkemizde asgari ücret tespitinde 1977 ve 1979 yıllarında işçi
kısmen de olsa ailesiyle birlikte değerlendirilmiştir. Sözkonusu yıllarda yapılan
tespitlerde Türkiye’de bağımlılık oranı 1.9 olarak kabul edilerek, işçinin 0-14
yaş arasında bir çocuğa bakmakla yükümlü olduğu varsayılmıştır. Asgari ücret
komisyonu bu tespitin gerekçesi olarak da, “aile unsurunun dikkate alınmadığı bir
durumda, işçinin gerekli 3500 kaloriyi alma imkanının bulunmayacağı ve besin dışı
harcamalarda aynı oranda eksilme olacağı yönüyle sakıncalı bir durumun söz konusu
olacağı “ belirtilmiştir.
2- Asgari ücretin brüt olarak
belirlenmesinin sakıncaları
Asgari ücret, “perakende fiyatlar” kullanılarak önce besin
harcamaları, daha sonrada besin dışı harcamaların hesaplanması ile belirlenir.
Asgari Ücret Tesbit Komisyonu’na göre asgari ücret, “İşçinin geçimini
sağlayacak........taban ücretidir” ve “ Asgari ücret bütün illerde besin içi ve
besin dışı harcamaları kapsayan ihtiyaçlar için yeterli bir satın alma gücü
sağlayan ücrettir” şeklinde tanımlanır. Ancak perakende fiyatlar üzerinden tespit
edilen tutar brüt ücrettir. 1998 Kasım ayında sigorta primi, zorunlu tasarruf
kesintisi ve gelir vergisi asgari ücretin % 29’unu oluşturuyordu. Başka bir deyişle
işçinin bilimsel yöntemlerle yapılan asgari düzeyde geçimini sağlayacak geliri elde
edebilmesi için, bu ücretin % 29 oranında artırılması gerekmektedir. (Bkz. 16
Yaşından büyükler için asgari ücret ve kesintiler)
Vergi adaleti sağlanması açısından da, işçinin geçimini
sağlayacak taban ücret olarak belirlenen asgari ücretin vergi dışı bırakılması
gerekir.
3- Parekende fiyatlar yerine “Ücretliler Geçinme
Endeksi”nin esas alınması
Asgari ücret, 1970’lerden beri aynı yöntemle tesbit edilmektedir.
Oysa ülkenin o yıllardan beri refah düzeyi yükselmiş, tüm toplumsal kesimlerin
tüketim kalıpları değişmiştir. Ekonomik ve sosyal gelişmelere paralel olarak
ihtiyaçlar artmış ve çeşitlenmiştir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi
Türkiye’de de çeşitli toplumsal kesimlerin tüketim eğilimlerinin sürekli izlenmesi
bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Devlet İstatistik Enstitüsünün
bu konuda süreklilik arzeden bir araştırma yapması ve ücretliler tüketim eğilimine
göre “Ücretliler Geçinme Endeksi” oluşturulması gerçekçi ücret tesbiti
açısından bir zorunluluktur.