MAI KARŞITI ÇALIŞMA GRUBU - BÜLTENLER |
BÜLTEN -10
Bu bülten WTO 3.Bakanlar konseyi toplantısı öncesi hazırlanmış ve öncesi gelişmeleri içeren bültendir.
1- Devlet okulları
çok yakın bir gelecekte ticaret savaşlarına sahne olacak. Eğitim, sağlık,
İletişim ve -finans 1994 yılında GATT kapsamına ve ardından da WTO çerçevesine
dahil edildi. Hizmet sektörünün serbest piyasa ekonomisine açılımını sağlayacak
bu adıma 134 WTO üyesinin sadece 40 tanesi onay verdi. Ancak bu sayının Millenium Round görüşmeleri
sonrasında hızla artması bekleniyor. BM’nin Eğitim, Bilim ve Kültür Grubu’nca
yapılan çalışmaların sonuçlarına göre, sadece yüksek öğrenimin ticarete
açılması bile 27 milyar $’ ın üzerinde bir ciro anlamına geliyor. Her eğitim
düzeyinde devletin yaptığı yıllık harcamalar toplamı ise 1 tirilyon $ tutarında ve
dünyada bu rakama denk düşen öğrenci sayısı toplamı da 1 milyar çocuk ve gence
tekabül ediyor. Bu rakamların çarpıcılığı, hizmet tacirlerinin aklını başından
alıyor. Ve eğitim bir meta haline geliyor. Kamu hizmetleri alanında faaliyette bulunan
iki büyük örgüt (Uluslar arası Eğitim Emekçileri Federasyonu ile Uluslar arası
Kamu çalışanları Federasyonu) tarafından yapılan araştırmalara göre sistem kendi
doğrultusunda düşünen beyinleri yine kendi elleriyle yetiştirecek ve finalde bu
hayati derecede önemli kamu hizmeti birkaç tane ulusötesi şirketin eline geçecek.
Aynı araştırmaya göre bu sektörlerin serbest piyasa ekonomisine açılması,
özellikle Doğu Asya vb. bölgelerdeki yabancı bağımlılığı artıracak. Batı
ekonomileri ile bazı üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan deneyimler de
liberalizasyonun sosyal eşitsizliği körüklediğini gösteriyor. Bu nedenle grup, az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kamu eğitim sistemlerinin özelleştirilerek
yabancı tekellere devredilmesine şiddetle karşı çıkıyor. Ancak liberalizasyon
destekçilerinin bazı güçlü argümanları da yok değil: Özellikle devlet
okullarının giderek artan oranda harçlar karşılığında kayıt yapmaya
başladıkları 80’li yıllardan itibaren eğitimin zaten ticarete açıldığını
iddia ediyor ve yabancı özel eğitim şirketlerine yerlilerle eşit haklar
tanınmasını talep ediyorlar. (Böylece uygulanan eğitim politikalarının gerçek
sahipleri de gün ışığına çıkmış oluyor) IMF, Dünya Bankası gibi uluslar arası
para kurumları da da borçlu ülkelerin borçlarını mazaret olarak gösterip, bu
ülkeleri eğitim, sağlık ve kamu hizmeti tanımına giren alanları özelleştirmeye
zorluyorlar.2-
14-17 Ekim’den itibaren Avrupalı
küreselleşme karşıtı oluşumlarda örgütlü 30 aktivist ve araştırmacıdan oluşan
bir grup, şirketlerin artan güçlerine karşı mücadele verecek uluslar arası bir ağ
ve hareketi somutlaştıracak bir Avrupa Stratejisi için İspanya Cordoba’da
toplandılar. Toplantı
sonrasında ortaklaşılan bildiriyi özetleyerek yayınlıyoruz.
Şirket gücü yeni bir fenomen olmamasına karşın, son on yıldır bu şirketlerin politik aktiviteleri ve etkileri yeni düzeylere ulaştı. Artık demokrasi mücadelesini, sosyal ve çevresel standartları tehdit ediyorlar. Yoksul ve zengin arasındaki büyüyen çelişki, sosyal hizmetlerdeki kesintiler, artan işsizlik, günah keçisi haline getirilen göçmenler bu gelişmenin sonuçları açısından tipik örneklerdir. Ek olarak sağlık, eğitim, barınma vb. gerekli hizmetlerin özelleştirilmesi, kamu kazançları üzerinden elde edilecek karlara öncelik veriyor. Bu ortak gücün yükselişine katkıda bulunan önemli faktörler,küreselleşme ve neoliberalizmin yükselişini içeriyor. Ticaret ve yatırımın liberalizasyonunu takiben, global skalalar üzerinde işlem gören mega-şirketler giderek ekonomilere egemen hale geliyorlar. Uluslar arası rekabet içinde, hükümetler, bu şirketlerin ihtiyaçlarını karşılayacak gerekli düzenlemeleri doğrultusunda talimatlara boyun eğiyorlar ve ekonomik kaynaklarını açıyorlar. Şirketler kendilerine ulusal, bölgesel ve global düzeyde lobiler oluşturmaktadırlar. Böylelikle AB ve WTO gibi anti-demokratik uluslararası yapılara kaydırılan politik güç sayesinde büyük karlar elde ettiler. Şimdilik ortaklıklara ulaşması uzak olsa da, son birkaç yıldır Tranatlantik İş Diyaloğu (TABB) gibi devlet ittifakları ortaya çıktı. Bunlar uzun vadeli politikaların şirket önceliklerine göre nasıl şekillendirilmekte olduğunun gerçek göstergeleridir. Ayrıca, BM ve iş dünyası arasındaki yakınlaşmalar kabul edilemez gelişmelerdir. Ortak politik gücün, diğer bir merkezi elemanı da milyarlık kamu endüstrileri ile medya kuruluşları arasındaki ortaklık. İklimsel değişmelere , uluslar arası ticarete ve yatırım davranışlarına (MAI-WTO gibi) uygun kampanyalar, çeşitli sosyal hareketlerin bu ortak güçle nasıl mücadele ettiğinin ilham verici örnekleridir(Güney’de gelişen olaylar, özelleştirme karşıtı hareketler vb.) Şirketlerin politik aktivitelerine ve güçlerine ve oluşturdukları lobilere karşı güçlerimizi birleştirmenin zamanıdır. Avrupa Birliği liderleri “suça karşı ve Avrupa vatandaşları için ortak bir politik ve hukuki alan” yaratabilmek için, Finlandiya- Tampere’ de buluştular. Aslında amaçları, ırkçılığı ve şovenizmi artıracak ve popüler muhalefete yasal tanımlar bulmayı hedefleyen geniş bir AB Güvenlik Sistemine katkıda bulunacak “Avrupa Kalesi” oluşturmaktır. Aynı zamanda, AB Avrupa ortaklıklarına tüm dünyada hizmet edecek bir askeri kapasiteyi geliştiriyor. Bu ortaklık gücünü geri çekebilmek için, aşağıdaki kararlar üzerinde görüş birliğine vardık:
Başkan, 30 Kasım-3 Aralık’ da Seattle’ da yapılacak WTO görüşmelerinde emek ve ticaret üzerinde çalışacak bir grubun oluşturulmasını önerdi. Grup WTO ticaret politikalarının, asgari ücret ve işçilerin örgütlenme hakları konusunda uluslar arası standartlara uygun hale getirilmesini tartışacak. Böylelikle işçiler artan serbest ticarete uyum sağlayabileceklerdir. Clinton “ekonomilerini dünyaya açan ülkelerin kapılarını aynı zamanda umuda açtıklarını, bariyerler düştüğünde standartların ve demokratik kurumların artacağını” söyledi Clinton, “WTO’nun çocuk emeği, asgari ücret ve işçi hakları üzerine çalışan İLO ile ve ayrıca çevresel örgütlerle daha yakın ilişki kurması ve çalışması gerektiğini” söyledi. Ayrıca Washington, çevre hizmetleri ve teknoloji ile ilgili vergileri elemine etmeye, elektronik ticaretindeki vergilerle ilgili yasakları ortadan kaldıracak, ileri teknolojik ürünleri üzerindeki vergileri kaldıracak ve internet üzerindeki entelektüel korumayı artıracak yolları arayacağını söylemektedir. Yani, Washington ticaret görüşmeleri sırasında endüstriyel ürünler üzerindeki ticaret engellerini ve vergileri düşürmenin ve hizmet ticaretini geliştirmenin ve bioteknolojik ürünlerin ticareti üzerine bilimsel standartları empoze etmenin yollarını arayacak 4- GÜNEY VE DOĞU AFRİKA HALK HAREKETLERİNİN SEATTLE ÇAĞRISI (WTO’ YA HAYIR, MİLLENİUM ROUND’ DA HAYIR)WTO sadece sermayeyi temsil eden ve bir tür yeni kolonileşme sürecini başlatan bir sermaye aracıdır. Bizler tüm Afrika halklarını, sosyal hareketleri, sendikaları, gençlik hareketlerini ve STK’ larını WTO’ ya ve Millenium Round’ da karşı çıkmaya çağırıyoruz. Bu kampanya, işsizliğe, yoksulluğa ve eşitsizliğe karşı verdiğimiz savaşın önemli bir parçası olmak zorundadır. 5- Avrupa Birliği, önümüzdeki 5 yıllık süreçte WTO içindeki ACP (Afrika, Karayip ve Pasifik) ülkelerinin, özellikle çok taraflı ticaret görüşmelerinin gelecek dönemindeki bağlantılarını daha iyi sağlamak için 5 milyondan fazla EURO’yu ayırdı.Bu proje ACP genel sekreteryasından uzmanların Geneva’ da sürekli mevcudiyetlerini finanse etmeyi kapsıyor. ACP için bu çalışma;
TUSİAD WTO Bakanlar Konferansına katılacak 700 sivil toplum örgütü arasında Dünya Ticaret Örgütü nezdinde akredite edilmiş olan ilk ve tek Türk sivil toplum kuruluşu sıfatıyla toplantılara katılacak ve Türk Özel sektörünün görüşlerini iletecek. TUSİAD üyesi şirketlerdeki uzmanlardan bu yıl içinde oluşturulan DTÖ çalışma grubu gözetiminde, Sanayi ve Şirket İşleri Bölümü tarafından hazırlanan raporda özetle şu görüşler yer almakta: “Bu turun üç yıl içinde tamamlanmasının hedeflenmesi, yeni bin yılda uluslar arası ekonominin belirsizliklerin azalmasıyla daha düzenli işleyeceği yönündeki beklentileri güçlendirmektedir. Konferansın ve yeni turun, yeni yüz yılda Türk sanayii ve iş kesiminin uluslarası rekabet gücünü artırıcı şekilde sonuçlanmasını, Türkiye’nin artan şekilde uluslar arası ticaretten pay almasını dileriz.” 7- WTO’nun üye ülke sayısı , 13 Kasımda Estonya’nın da katılımı ile 135’e yükseldi. Aralarında Çin’in de bulunduğu ve yaklaşık 1.5 milyar insanın (tüketicinin) yaşadığı diğer 30 kadar ülke ise üyelik için sırada bekliyor.WTO toplantıları hareket gününe kadar (Cenevre’den Seattle’a) devam etti. 15 Kasımda Hükümet satın almalarında şeffaflık konusunun ele alındığı toplantıda gelişmekte olan ülkeler ABD’nin sadece kendi çıkarlarını korumaya yönelik önerisine karşı çıktılar (ama dinleyen olmadı) Son bir hafta boyunca WTO delegeleri büyük bir umutla Bakanlar Kurulu Deklarasyonunun taslağını almayı beklediler (tüzüğe göre toplantıdan en geç 1 hafta önce ulaştırılmak zorunda) Fakat 20 Kasımda taslak hala ellerine geçmemişti. Onun yerine WTO Genel Konseyi Başkanı Alı Mchumo , çeşitli konuları ( tarım ve uygulamaları hariç) içeren bir çalışma doküman seti dağıttı ve tartışmalar bunun üzerine yapıldı. Doküman içeriğinde yatırımlar, rekabet, şeffaflık, hükümet satın almaları ve ticaretin kolaylaştırılması vardı. Ancak, hemen hemen bütün gündem maddelerinde hala parantezlerin olması , henüz bir netliğin sağlanamadığını gösteriyordu.
İLETİŞİM:
e-mail: sykimdaksi@superonline.com |
Bu sayfalar Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından hazırlanmıştır.