logo

BASIN AÇIKLAMALARI

26 Ağustos 1998

Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde uyuşmazlık tutuldu.
Birleşik Metal-İş Sendikasının 26 Ağustos 1998 günü düzenlediği basın toplantısında, Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Kamil Kinkır son gelişmeleri değerlendirdi.


MESS İLE “UYUŞMAZLIK” TUTULDU.


DİSK'e üye Birleşik Metal İşçileri Sendikası adına saygılarımızı sunuyoruz. Bugün, 22 Temmuz 1998 tarihinden beri süren ve 24 Ağustos 1998 tarihinde UYUŞMAZLIK aşamasına gelmiş bulunan MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi ile ilgili süreci ve gelişmeleri sizlerle paylaşmak üzere toplanmış bulunuyoruz. İlgi ve katılımınızdan dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Metal işkolunda yaşadığımız gelişmeleri dünya ve ülkede yaşanan kimi gelişmelerden bağımsız olarak ele almak olanaklı değildir.

Yeni dünya düzeni olarak ortaya konulan ve yaklaşık 7-8 yıldır emekçiler üzerinde oluşturulan propaganda bombardımanlarına rağmen, özellikle geçtiğimiz günlerde yeni dünya düzeninin şampiyonu ABD'nin, Somali ve Afganistan'ı bambalaması ile gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi.

Bombalamanın ABD başkanının iç politika açısından sıkışık bir dönemine gelmesi ve TV'ler aracılığı ile bombalamanın dünyaya naklen seyrettirilmesi de gelişmelerin traji-komik yanını gösteriyor.

Öte yandan gelişmeler, sendikamızın daha önce geniş katılımlı bir bilgilendirme toplantısı ile kamuoyu gündemine getirdiği MAI- Çok taraflı yatırım anlaşması girişimlerinden de bağımsız olarak değerlendirilemez.

Bununla birlikte, işyerlerinde kuralsızlaştırma demek olan ESNEKLEŞTİRME girişimlerinin de bunlardan bağımsız gelişmeler olarak ele alınamayacağı kanaatindeyiz.

Evet sermaye teknolojik olanaklarla küreselleşiyor.

MAI aracılığı ile dünyada sermayenin çıkarlarına karşı direnebilecek tüm oluşumlar etkisiz hale getirilmeye çalışılırken, ABD de, karşı çıkışlara yapılabilecekler hakkında somut ipuçlarını ortaya koymaktadır.

Ülkemiz bu gelişmelerin dışında değerlendirilemeyeceğine göre, ülkemizde emekçilere ve onların örgütleri olan sendikalara karşı tutumlar, bu açıdan dikkat merkezinde tutulmak zorundadır.

Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, ülkemizde ekonomik yapı, yaşamın gerçeğinde karşılığı olmayan yapay endekslerle ekonomik krizin gizlenmeye çalışıldığı bir çabanın içindedir.

Her şeye rağmen yoksullaşma gizlenemiyor,
Gelir dağılımının giderek bozulmakta olduğu gizlenemiyor,
İşsizlik ve çevre tahribatı gizlenemiyor.
Bunların ört bas edilerek sermayenin kendi çıkarlarını koruma çabalarını da en çarpıcı biçimde toplu iş sözleşmesi masalarında görüyoruz.

Nitekim Harb-İş'in ABD üslerindeki grevi, bir çok açıdan ibret ispatı olarak ibret verici gelişmelerle bir aya yaklaştı.

Bununla birlikte özellikle belediyelerde süren grevlerde sendikalara ve çalışma ilişkilerine yönelik açık saldırıların aynı zamanda, yasalara ve demokrasiye yönelmekte olduğunun altını çizmek istiyorum.

Değerli basın mensupları,
Metal işkolunda bugünkü toplantımızın ana konusunu teşkil eden ve 95 bin işçiyi ilgilendiren Grup Toplu iş sözleşmesinin akışı da yukarıda bahsettiğimiz süreçten çok ayrı gelişmedi.

İşkolunda 95 bin emekçiyi, Sendikamız açısından ise 15 bin işçiyi ilgilendiren Grup Toplu iş sözleşmesi için 3 konfederasyona üye 3 metal sendikası müzekere yapmaktadır.

Metal grup sözleşmesinin uyuşmazlık ile kesilmesinin önemi, yasa açısından uyuşmazlığın çözülmemesi halinde GREV olasılığının gündeme gelmesidir.

Bugün uyuşmazlık aşamasına gelinmesinin sorumlusu, işveren sendikası MESS olmuştur. Çünkü MESS çalışma yaşamı, işyeri ve çalışanların somut sorunlarını ele almak, müzakere etmek ve "kabuledilebilir" çözümlere bağlamak yerine, SADECE İŞVERENLERİN ÇIKARLARINI GÖZETEN bir yaklaşım sergilemiştir.

Oysa metal işçileri ve sendikalarının talepleri İNSANCA YAŞAMA ve İNSANCA ÇALIŞMA koşullarına ulaşmaktır. Bütün bu teklifler aynı zamanda ülkemizin, işkolumuzun ve ekonomimizin GERÇEKLERİNİ de gözetmektedir.

MESS'in önüne götürülen tekliflerde İŞGÜVENCESİ bulunmaktadır. Ülkemizin de imzaladığı ILO 158 sayılı sözleşmesinin toplu iş sözleşmesi hükmü ile uygulamaya sokulması teklif edilmiştir. İşten çıkarmalara karşı yargı denetiminin getirilmesi istenmiştir.

Emekçiler kadar işyerinin de çıkarlarına aykırı olan TAŞERONLUK sisteminin kaldırılması teklif edilmiştir.

Çalışanların önemli bir bölümünü sözleşme dışında tutan KAPSAMDIŞILIK uygulamasına hukuk ve hakkaniyet ölçüleri içinde daraltılması teklif edilmiştir.

Çalışanların işyerindeki verimliliği ve üretimde kalitenin arttırılmasına katkı sağlayabilmesi için ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KURULLARI oluşturulması ve işyerindeki ÇALIŞMA KOŞULLARININ iyileştirilmesi teklif edilmiştir.

Nihayet çalışanların insanca yaşamasına elverişli ÜCRET VE SOSYAL HAKLAR talep edilmiştir.

İşveren sendikası MESS, bu taleplerimizin hiç birine HİÇBİR HAKLI GEREKÇE GÖSTERMEDEN "hayır" demiştir.

Bununla da kalmayarak KAZANILMIŞ HAKLARIMIZI YOK ETMEYE YÖNELİK kimi teklifler de getirmiştir. Kısa süreli çalışma, ücretsiz izin ve telafi çalışması; esnekleştirme girişimlerinin bir parçası olarak gündeme getirilmekte ve işçinin iş güvencesi ile birlikte gelir güvencesini de tümüyle ortadan kaldırmak istemektedir.

Kısaca MESS, işyerinde 6 aya varan kısa süreli çalışma teklif ederken, ödemeleri de ÇALIŞILMIŞ SÜRELERLE sınırlamayı ihmal etmiyor.

Ne kadar süreceği belli olmayan ücretsiz izin de öyle.

Telafi çalışması, normal günlük çalışmayı aşabilir ancak bu uygulamada da MESS, fazla çalışma ücreti ödemek istememektedir.

Ücretlere ilişkin olarak da MESS, son 10 yılda çalışanların % 100 zenginleştiğini iddia ederek,

ücretlere enflasyonun altında bir teklifle % 22 zam önermiştir.

İŞTE BU KOŞULLARA VE DAYATMALARA KARŞI UYUŞMAZLIK TUTULMUŞTUR !...

Değerli basın mensupları,
Biraz da sermaye cephesinin durumundan behsetmekte yarar vardır.

Her dönem olduğu gibi yeni kriz senaryoları üretiliyor ve özellikle parasal hususlarda işçilik maliyetinin düşük tutulması yönündeki tutumları sürmektedir.

İşçilerin satın alma güçleri hakkında sizlere dağıtılan broşürde ipuçları bulunmaktadır.

  • Devlet Planlama Teşkilatı 1997 Yıllık Ekonomik verilerine göre,
    1993 yılında 4.359 özel işyerinde çalışan 334.457 işçi TİS'ten yararlanırken
    1997 yılında 1.628 işyerinde 186.000 işçiye DÜŞMÜŞTÜR.
    Özel sektörde işçi sayısı ve sendikalaşma oranı hakkında yeteri ipuçları ortaya çıkmaktadır.

  • İşverenlerin hemen tümü, daha gerçekçi toplu iş sözleşmesi politikalarının üretilmesi için talep ettiğimiz şirket verilerini gizlemektedirler. Sınırlı veri ile oluşturulan teklif ve karşı teklifler ile toplu görüşmelerin kısırlaşmasına neden olmaktadırlar.

  • İşveren açıklamalarında "KAYNAKLARIMIZI İSRAFA, KAMUNUN AÇIKLARINI KAPATMAYA DEĞİL, MODERNİZASYONA, TEKNOLOJİK YATIRIMLARA VE AR-GE'ye, İHRACATA VE EĞİTİME YÖNLENDİRMEMİZ GEREKİR" denilmektedir.

    Bu ifade kamuoyundan da önemli destek buluyor.
    Ama rakkamlar öyle demiyor. Örneğin, 1996 yılında 500 büyük firma araştırmasına göre, işletmelerin faaliyet dışı olağan gelirlerinin BÜTÇE GELİRLERİNİN % 52, 9'una ULAŞTIĞINI GÖRÜYORUZ. ( Ayrıntı için 1997 yılı 500 büyük firma araştırmasının 52. Sayfasına bakabilir.

    Bu ne anlama gelir ?.
    Şirketler elde ettikleri gelirleri kamuoyuna açıkladıkları gibi eğitime, modernizasyona değil RANTA YATIRMAKTADIRLAR.
    BÖYLECE ESKİ TEKNOLOJİ İLE ÜRETİM YAPILMASINA,
    ESKİ TEKNOLOJİ NEDENİYLE VERİMLİLİĞİN DÜŞÜK OLMASINA,
    ÖTE YANDAN ENFLASYONU KÖRÜLEMEYE neden olmaktadır.
    Oysa biz, kaliteli üretimin, verimliliğin ve işletmelerin devamlılığından yanayız; elbette tüm çalışanları ile birlikte...

  • Sıkça ifade edilen bir diğer yanlış bilgilendirmenin de, kapasite kullanım oranlarında olduğu görülüyor. Şirketlerin tam kapasite ile çalışmamasının önündeki engellerin de hammadde, işçi ücretleri, enerji ve mali olanaksızlıklar olduğu belirtilmektedir.
    Oysa DİE 1997, 6, 7 ve 8. Yayınlarının 66 ve 67. sayfalarında bu sayılan hususların etkisinin %3'ü bile bulmadığı belirtilmektedir.
    Asıl etkenin de, % 97'lik etkenin de iç ve dış pazardaki TALEP YETERSİZLİĞİ olduğu belirtilmektedir.
    Salt bu olgu bile halkın satın alma gücü hakkında kesin ipuçları vermektedir.
    Buna rağmen kapasite kullanma oranı ana metal sanayinde % 80, makine sanayinde % 70 olmuştur.
    Bunun altında belirtilen oranlar gerçeği yansıtmamaktadır.

  • İşveren çevrelerinden yapılan açıklamaları göre işçilerin HİÇ BİR KAYIPLARININ BULUNMADIĞI ısrarla ortaya sürülmektedir. Oysa sadece 1996 ve 97 yılları baz alındığında dahi % 12 'lik ücret erimesi sözkonusudur.
    Öte yandan Toplu sözleşme düzeninde zam sistemi GEÇMİŞ DÖNEM enflasyonu dikkate alınarak yapıldığından, gerçekleşen enflasyonun yüksek çıkması halinde fiili erime meydana gelmektedir.

    Bu dönem ücret zamlarında her şeyden önce KAYBIN TELAFİSİ, sonra önümüzdeki yılın SEÇİM YILI olması nedeniyle seçim ekonomisi uygulanacağı ve bunun enflasyonu körükleyici etki yapacağı gözönüne alınmalıdır.
    Çünkü para muslukları açılacak, faizler yükseltilecek, iç borçlanma artacak ve bütün bunlar enflasyonu yükseltecektir.

Bu önemli süreçte demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan, basınımızın üreten, çalışan, vergisini eksiksiz ödeyen, çalmayan, vergi kaçırmayan, hayali ihracat yapmayan emekçilerin yanında olacağı umudu taşıyoruz.

Bu vesile ile ayrımsız tüm metal işçilerinin, görüşülmekte olanın kendi geleceği olduğu bilinci ile toplu iş sözleşmelerine sahip çıkmalarını beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Birleşik Metal-İş Sendikası
Genel Yönetim Kurulu adına

Genel Başkan
Kamil Kinkır

 

birmet@ibm.net

anasayfaya dönüş

 

İlksöz     Tarihçe    Güncel     2000'lere doğru     Etkinlikler    Yayınlar    İdari Yapı     Üst Kuruluşlar