BİRLEŞİK METAL-İŞ GAZETESİ SAYI 123 (1998 YILI DEĞERLENDİRMELERİ) |
1988'de neler
oldu?
Asya'da başlayarak bütün dünyaya yayılan krizden etkilenen Türkiye ekonomisi, 1998 yılında küçüldü. Krizle birlikte gelir dağılımındaki eşitsizlik daha da arttı. Sanayiciler toplu sözleşme görüşmelerine “sıfır” zam talebiyle gelirken, bankacılık kesimi de krizi bahane ederek, vergi yasasındaki kendilerine yönelik maddeleri kaldırılmasını sağladı. Vergi reformu adı altında “Rantiye” yine korundu ve kollandı, emek gelirleri ise azaldı. Geçtiğimiz yıl bütçeden faize yaklaşık 8 katrilyon aktarıldı. 1998'in özellikle son aylarında Hazine borç ödeyebilmek için dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş yüksek faizle borçlandı. Yüksek faiz, ekonominin durgunluktan çıkmasını önleyen en büyük faktör haline geldi. Ekonomik büyümenin gerçekleşebilmesi için yatırımların artması gerekiyor. Ancak bu faizlerle yatırım yapacak sanayici bulunamıyor. 1998 yılının sonbaharına değin ülkede sorunların başında yer alan enflasyona, bir de enflasyonla birlikte durgunluk (stagflasyon) eklendi. Yani bir yandan fiyatlar genel düzeyi artarken, aynı anda satışlar da azaldı. Üretim düştü, işsizlik arttı ve işten çıkarmalar hızlandı. Kriz kimin işine yarıyor? Ekonomik kriz, parasını hazineye borç veren “rantiyecileri” çok sevindirdi. Onlar, yani büyük banka sahipleri, büyük sanayi sermayedarları hiçbir riske girmeden devlete borç para verip dünyanın en yüksek faiz gelirini elde ettiler ve bu süreç devam ediyor. Gelişmiş ülkelerde faiz oranları yüzde 3'ü aşmıyor. Derin krizden henüz çıkamayan Asya ülkelerinde ise faiz oranları yüzde 10'un altında kalıyor. Türkiye'de ise en son yapılan 4.5 aylık Hazine Bonosu ihalesinde reel faiz oranı yüzde 45'e yaklaştı. 1998 yılında başlayan kriz nedeniyle işverenler tüm kesimlerin fedakarlık etmesi gerektiğini söylüyorlar. Oysa 1994'de de krizin maliyetleri yükselttiği satışları azalttığı belirtiliyordu. Bu nedenle ücret zamları düşük tutuldu, ücretsiz izinler verildi, toplu işten çıkarmalar uzun süre gündemden düşmedi. Oysa krizin sermayenin büyük bir kesimi için sözkonusu olmadığı yıl sonunda açıklanan bilançolarında görüldü. Türkiye'nin 500 Büyük Firması içinde yer alan işletmelerin bilançolarında faaliyet dışı gelirler, bir önceki yıla göre yaklaşık % 230 artmıştı. Başka bir deyişle şirketlerin gelirleri üretime değil, repo, borsa ve Hazine Bonolarına gitmişti. Krizin yükü emekçilerin sırtında Hazinenin yüksek faizle aşırı borçlanması borç ödemelerini de, yeniden borçlanmayı da giderek güçleştiriyor. Bütçeden personel giderleri için ayrılan pay küçültülüyor. Eğitim, sağlık, alt yapı gibi kamu yatırımları azaltılıyor veya durduruluyor. Kısaca emekçinin cebine giren para azalıyor ve kamu hizmetleri bir bir özelleştiriliyor, paralı hale getiriliyor. Geçmiş yıllarda olduğu gibi 1998'de de, topluma özelleştirme ekonominin bir kurtuluşu gibi benimsetilmeye çalışıldı. Devletin asli görevlerinden biri olan sağlık ve eğitim hizmetleri aşama aşama özelleştiriliyor. Hatta IMF'nin(Uluslararası Para Fonu) reçeteleri ve OECD'nin önerileri ile Sosyal Güvenlik Sisteminin (SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur) varlıkları satılarak finans piyasaları kurtarılmak isteniyor. Bu satışlardan elde edilecek gelirler, borsaya aktarılarak rant kesimine bir kez daha gelir aktarılması hedefleniyor. Böylece emekçilerin gelirlerinden yıllarca kaynaktan kesilen sosyal güvenlik primleri, borsa spekülatörlerinin hedef tahtası haline gelecek. Hatta emekli maaş artışları borsaya endekslenecek. Alınması gereken önlemler Demokrasinin tüm kurum ve kurallarının ülke yönetiminde egemen kılınabilmesi için; toplumun tüm kesimlerinin ülke yönetimine katılabilmesi, toplumsal özverinin toplumsal kesimlerin gelirleri ve varlıkları ile paylaşılabilmesi, devletin ve rejimin sağlıklı biçimde işleyebilmesi ile olanaklıdır. Bu nedenle birincil talebimiz; “TÜRKİYE'NİN DEMOKRATİK BİÇİMDE YENİDEN YAPILANMASININ ÖNÜNDEKİ ENGELLERİN KALDIRILMASIDIR.” İçinde bulunduğumuz kriz koşullarının aşılabilmesi için, ekonomide ve kamu yönetiminde yapısal bir değişim yaratacak uzun dönemli bir programın oluşturularak uygulamaya konulması gereklidir. Böyle bir programa esas oluşturacak önerilerimiz özetle aşağıdaki gibidir:
Teknolojik gelişmelere ve emeğin üretkenliğine öncelik veren, üretime dayanan, üretim sürecinde çalışanların yaratıcı katkılarını sağlamak üzere katılımcı demokrasiyi geliştiren, vergi politikasını tüm kazanç sahiplerini adil bir biçimde kapsayacak biçimde yaygınlaştıran, sanayileşmeye dayalı planlı kalkınma politikaları geliştirilmelidir. Krizin çözümü, üretim ve üretimin artırılmasında aranmalıdır. |
1998 Yılının, siyasal, ekonomik ve Sendikal panoraması: 1998
Yılında İşçi Hareketi Ve Sendikacılık |
Gazetemiz Kitaplar Eğitim Notları Broşürler Afişler Basın Açıklamaları
İlksöz Tarihçe Güncel 2000'lere doğru Etkinlikler Yayınlar İdari Yapı Üst Kuruluşlar
Son güncelleme tarihi 26 Ocak 1999
Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından
hazırlanmıştır
birmet@ibm.net