SENDİKA NEDİR?
Yaşamımızda son derece önemli
bir yere sahip olan çeşitli kurumların üyesi olabiliyoruz. Bunlar, partiler,
dernekler, vakıflar vs.dir.
Bu örgütlere göre,yaşamımızın içinde daha büyük bir yer
tutan, işyeri nde
çalışma koşullarımızı ve ülkede yaşam koşullarımızla ilgili bir örgüt de sendikalardır.
Nedir sendikalar ?
Bütün gün üretim
yaptığımız işyerimizde işverenimizle toplu pazarlığa oturan, evimize
götüreceğimiz ekmeğin, aşın miktarını belirleyen, ana b abamızla, kardeşlerimizle, eş ve çocuklarımızla olan
ilişkilerimize kadar bütün ailemize etkide bulunan bir
örgüttür sendika.
Hepimiz ülkemizin dört
bir yanında çalışıyoruz, üretiyoruz.
Herbirimizin işyerleri farklı farklı özelliklerde.
Birbirimizden farklı siyasal görüşlerimiz var, ayrı ayrı siyasi
partilere oy veriyoruz ya da üyeyiz.
Herbirimizin doğduğu yer farklı, Kimimiz yıllardır
çalışıyoruz, kimimiz henüz çok yeniyiz.
Herbirimiz yaşama farklı farklı pencerelerden bakabiliriz. .
Ama hepimiz aynı sorunları yaşıyoruz. Dertlerimiz aynı,
çözümleri de aynı...
Nedir bu sorunlar?
Aldığımız
ücretler yetmiyor. Hepimizin ortak derdi hayat pahalılığı. Pahalılık demek,
ücretlerimiz aynı kalırken, FİYATLARIN sürekli ar tmasıdır.
İşveren belli zamanlarda bizlere
ücret artışı yapsa dahi, mutfağımıza giren s ürekli azalıyor. Her geçen gün bir şeylerden vazgeçmek
zorunda kalıyoruz. Doktora gitmiyoruz. Kitap alamıyoruz. Bütün gün ve bütün yıl çalışmamıza rağmen
bir kaç gün tatil bile yapamıyoruz. Daha iyi beslenme, daha iyi giyinme, çocuklarımızı eğitebilmek gibi çeşitli gereksinimlerimizi yerine getiremiyoruz.
Bu da yetmiyormuş gibi, her gün
canla başla çalıştığımız işyerimizde işimizi eksiksiz yerine getirmemize rağmen
İŞTEN Ç IKARILMA
korkusu içinde yaşıyoruz.
Oysa yarınlarımıza güvenle bakmak en temel hakkımız olan YAŞAMAK
HAKKININ bir parçası değil mi ?.
Çalıştığımız zamanının yanında ailemize, çoluk çocuğumuza,
zaman ayırabilme, dinlenme hakkımız da olmalıdır.
Bu nedenle isteğimizin dışında fazla mesaiye kalmaya zorla nmamalıyız.
İnsan onuruna yakışır koşullarda ÇALIŞMAK ve YAŞAMAK istiyoruz.
Ülkemizde ortalama her gün 4 kişi yaşamını yitirmektedir.
Onlarcası da yaralı...
Işyerİnde dumandan, tozdan, kurşundan, amyanttan ve bir çok
sebepten MESLEK HASTALIĞINA yakalananlar da cabası... Ne kendi fabrikamızda, ne de
başka fabrikalarda iş kazaları olmasın istiyoruz. Yaşamlarını sürdürebilmek için
çalışmak zorunda olan işçi lerin meslek hastalığına yakalanması insanlık ayıbıdır.
Yaşlılık dönemlerimizde, çalışamadığımız günlerde
yaşamımızı sürdürmemizi sağlayacak emeklilik hakkımız, işbaşına gelen her
siyasi iktidarla yeniden tartışmaya açılıyor.
İşyerinde adam yerine konulmayı istemek bizim de hakkımızdır.
Sorunlarimiz gerçekten çok ve her geçen gün artıyor.
Bu sorunların üstesinden nasıl geliriz?
Sorunları, ancak o
sorunları yaşayanlar çözebilir. Ama tek başına değil...
Sorunları yaşayanlar YANYANA gelir. Söz ve karar birliği y aparlarsa sorunlar çözülebilir. Kimdir bunlar?
Bu sorunları yaşayanlar
İŞÇİLERDİR. Bizleriz...
Yani bütün gününü işyerinde geçiren karşılığında hakettiği
ü creti alamayan
işçiler, henüz toplu sözleşme ve grev hakkına dahi sahip bulunmayan bütün
emekçiler.
Dünyanın bütün ülkelerinde emekçiler aynı koşullardadır.
Ve dünyanın bütün ülkelerinde EMEKÇİLER ancak BİRLİ KLERİNİ sağlarlarsa çözüm
bulmaktadırlar.
O halde BİZ sorunlarımızı çözmek için neden birlik olmayalım?
Aynı sorunları aynı İŞYERİNDE yaşayan emekçiler, ORTAK
SORUNLARINI çözmek üzere BİRLEŞİYORLAR.
İşyerlerinde aynı çatı altında birleşen emekçiler daha büyük
s orunlarını çözmek
üzere yeteri güce kavuşurlar. Birleşen emekçiler yenilmez bir güç olurlar.
Bizimle aynı dertleri yaşamayanlardan bizim sorunlarımız için
çözüm beklemek akıntıya kürek çekmek ve çözümsüzlük değil midir?.
SORUNLARIMIZIN
ÇÖZÜMÜ :
ÖRGÜTLENMEKTİR !..
Bizim en büyük eksikliğimiz aynı dertlere sahip emekçiler
olarak yanyana gelemeyişimizdir. ÖRGÜTLENMEK, aynı çıkarlar temelinde birleşmek
ve ortak amaçlar için güçbirliği yapmak demektir.
Sorunlarımızın çözümü ve haklarımızın elde edilmesi
için, BİRARAYA gelmek şarttır.
Bugün 60-70 yıl önce bir işçiye gerekli olanlardan çok daha fazla, 10 yıl önceki bir işçiye
gerekli olandan da fazla gereksinimlerimiz var.
Bugün gelişen teknolojiye bağlı olarak niteliklerimiz artıyor.
Eskisine göre kat kat fazla değer yaratıyoruz. Eğitim düzeyimiz ve vasıflarımız arttıkça yaşam
biçimimiz de değişiyor, buna bağlı ihtiyaçlarımız da artıyor.
Yaratan ve üreten biz emekçilerin günün koşullarına göre insanca
yaşam talep etmek en temel hakkımızdır. Sömürülmeden, ezilmeden yaşamak bizim de hakkımız.
SADECE
HAKLI OLMAK YETMEZ !..
Belli bir hakkı elde edebilmek için sadece haklı olmak
yetmez.
Hakkımız olduğunu düşündüğümüz şeyleri elde edebilmek için
güçlü olmamız gerekiyor.
“Daha çok ücret benim h akkım, iş güvencem olmalıdır. Benden kesilen vergi
oranında rantiyeciden, patronlardan da vergi kesilmelidir. Çağdaş bir insan olarak biz işçilerin de daha
iyi giyinmeye, barınmaya,
sinema ve tiyatro gibi kültürel faaliyetlerden yararlanmaya hakkımız var” demek
yetmiyor.
Bir şeyin bizim hakkımız olduğunu düşünüyorsak onu elde e tmek için çaba göstermek, emek vermek gerekir.
Çözüme giden yol, NE
YAPMALIYIM ? sorusu ile başlıyor.
Bu sorunları TEK BAŞIMIZA ÇÖZEMEYECEĞİMİZE göre, soruyu; BİZ
NE YAPMALIYIZ ? biçiminde büyütmek gerekiyor.
BİZ, bütün işçiler
olduğuna göre, GÜÇLÜ OLMAK için ilk adım da atılmış olacaktır.
Biz, nasıl güçlü oluruz?
Elbette herkes güçlü olmak ister. Ama güçlü olmak için
herkesin yöntemleri farklıdır. Kimileri hemşehirlileriyle biraraya gelerek, kimi
siyasi çevresi ile, kimi başka bir kesimle birlikte olarak kendini güçlü
hissedebilir.
Ama işçilerin güçlü olması, İŞYERİNDEKİ TÜM İŞÇİLERİN
BİRLİĞİNDEN GEÇER.
Çünkü sorunlarımız işyerinde, çözümlerine de işyerinde aynı
sorunları yaşayanların BİRLİĞİ ile ulaşılabilir.
Bugün işyerinde çalışanlar hangi PARTİDEN olursa olsun, ha ngi mezhepten olursanız olun, hangi
köyde doğarsanız doğun, tüm işçiler aynı olumsuzlukları yaşayor.
Bütün farklılıklarına rağmen aynı olumsuz çalışma ve yaşama
koşullarında bulunan emekçiler çözümü HİÇ BİR AYRIMA YER VERMEDEN biraraya
gelerek bulabilirler.
Zaten Sendikalar da, işçileri hiç bir siyasi, etnik, mezhep veya
cinsel ayrım gözetmeden İŞÇİ olma temelinde birleştiren kurumlardır.
PATRON
NE DER ?..
Bizim hak olarak dile getirdiğimiz isteklerin bir çoğu
sermayedarların işine
gelmez. Sermayedarlar işçilerin bütün taleplerine kendi gözlüklerinden bakarlar.
Daha iyi çalışma ve yaşama koşullarıyla ilgili bütün isteklerimiz işverenin
gözünde paraya dönüşür.
Patronlarla işçiler arasındaki
ilişki bir terazinin iki kefesi arasındaki ilişki gibidir. Biri artarsa diğeri
azalır. İşverenlerle aynı şehirden olmamız, aynı siyasi partiye üye olmamız bu
ilişkiyi değiştirmez.
Çünkü her bölgede, şehirde, her siyasi partide hem işçiler, hem
de işverenler vardır. Aynı partinin üyeleri arasında, hemşehirliler arasında zaman
zaman dayanışma olabilir. Bazen iş bulabilmek için hemşehirlilik ilişkilerini de
devreye sokarız. Ama konu ücret ve kar olduğunda bütün bunlar işe yaramaz.
Toplu sözleşme görüşmelerinde bizimle aynı masaya oturan
işverenler oy verdiğimiz partiyle ilgilenmez, nereli olduğumuzu sormaz. Ne kadar ücret
istediğimzi, hangi hakları teklif ettiğimizi sorar.
Biz işçilerin bu tür ilişkilerle güç kazanmamız ve
haklarımızı e lde
etmemiz mümkün değildir. Haklarımız olduğunu düşündüğümüz şeyleri
gücümüzle elde ederiz. Gücümüzün kaynağı birlik ve beraberliğimizdir.
İşçi sınıfının
güçlü olmasının ilk koşulu kendiliğinden ortaya çıkar, çünkü işçilerin
sayısı fazladır.
Ancak sayısal olarak fazla olan işçilerin örgütlenmemesi halinde
bu sayısal fazlalık hiç bir şekilde GÜCE dönüşmez.
Sayımız çok ve her geçen gün daha da artıyor. 1955 yılında
Türkiye’de yalnızca 1.5 milyon kadar işçi vardı. Bu toplam çalışanların yüzde
14’ü demekti.
1997 yılı nüfus sayımının kesinleşmemiş rakamlarına göre
Türkiye’de 62 milyon 500 bin kadar insan yaşıyor. Bu sayının yaklaşık 24 milyonu
faal nüfus olarak tanımlanıyor.
Bu sayının da yaklaşık 8 milyonu ÜCRETLİ İŞÇİDİR.
Bu sayı 1950’li, 1960’lı yıllarla kıyaslanmayacak kadar
fazladır.
Peki sayımızın bu kadar çok olması güçlü olmamız için yeterli
mi?
Sayıca çok olmamız güçlü olmamız için gereklidir. Ancak bu
yetmez.
Bu kadar çok işçi, emekçi, çalışan kitle ortak davranamıyor,
bir çatı altında toplanamıyor, yaşananlara aynı pencereden bakamıyorsa, işçi
kimliğinin ve ortak çıkarlarımızın farkında değilse, kısaca Ö RGÜTLÜ DEĞİLSE, bir gücü de
ifade etmez.
Bir de patronlara bakalım:
Onlar sayıca fazla değil. Paraları, işyerleri, makinalarının
olması onları güçlü kılıyor.
Ancak sermaye sınıfının gücünün en temel kaynaklarından biri
hepsinin gözünde patron sınıfının gözlüğünün olmasıdır. Olaylara aynı
bakış açısıyla, aynı sınıfsal kimlikle baktıkları için örgütlenerek
güçleniyorl ar.
Patronlarımız
güçlüler çünkü birlikte davranıyorlar.
BİRLİK DEMEK GÜÇ DEMEKTİR.
Onların güçlerini arttıran sendikaları, dernekleri,
televizyonları, radyoları, gazeteleri var. Bu nedenle patronlar hep güçlü
görünüyor ve ülkemizin politikalarını da etkiliyorlar.
İŞÇİLERİN DE BİRLİĞİ,
SENDİKALARDIR.
BİRLİKTE OLARAK,
İŞYERİNDE VE ÜLKEDE
EKONOMİK VE DEMOKRATİK SORUNLARIMIZA
ÇÖZÜM BULACAĞIMIZ KURULUŞLAR;
SENDİKALARDIR. |
SENDiKA
NEDiR?
SENDiKA,
diline, dinine, rengine, siyasi
görüşüne bakmaksızın bütün işçil eri kapsayan
bir KİTLE örgütüdür.
SENDiKA,
çalışanların ortak hak ve
çıkarlar uğruna birleşmelerinin ifades idir.
SENDiKA,
işçilerin ekonomik ve DEMOKRATİK
örgütlerdir.
SENDiKA,
sadece işçilerin örgütü olduğu
için bir SINIF ö rgütüdür.
SENDiKA,
devlete, siyasi iktidara, partilere
karlı BAĞIMSIZ bir örgüttür.
Daha genel biçimde ifade edersek SENDİKA;
Çalışanların
çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek,
ortak çıkarlarını ve haklarını korumak
ve geliştirmek için kurdukları
örgütlere denir.
Sendika, işçinin birliğini etkin bir güce dönüştüren
mekanizmalardır.
|
SENDİKA NEDİR
HER İSTEDİĞİMİZ SENDİKAYA ÜYE OLABİLİR MİYİZ?
SENDİKALARIN TARİHÇESİ
TÜRKİYE'DE SENDİKALAŞMA
SENDİKAMIZIN KISA TARİHİ
NASIL BİR SENDİKA?
BİRLEŞİK METAL-İŞ NASIL BİR SENDİKADIR?
BİRLEŞİK METAL-İŞ NASIL ÇALIŞIR
|