GİRİŞ
1970’ lerden
bu yana dünya kapitalizminin içine girdiği kriz, özellikle Batı ülkelerinde
üretkenlik artışında büyük bir yavaşlama, imalat sektöründe fazla kapasite (ya da
kapasite kullanım oranlarında düşüş), artan enflasyon ve rekor düzeylere ulaşan
işsizlik oranları biçiminde kendini göstermiştir. Yaşanan bu ekonomik bunalım,
uluslararası pazarlarda rekabeti de büyük ölçüde şiddetlendirmiştir. İstikrarsız
pazarlar karşısında ülkeler, kendi iç pazarlarını korumaya çalışırken dış
pazarlarda da pay kapma mücadelesine girmişlerdir. Artan rekabet Batılı ülkelerin
sanayilerini bir yeniden yapılanmaya zorlamıştır.
Özellikle dünya pazarına üretim yapan firmalarda, bir yandan
rasyonalizasyona gidilir ve üretim kapasitelerinde dolayısıyla istihdamda düşüşler
sağlanırken, bir yandan da büyük yatırımlara gidilmekte, en son teknolojiler üretim
süreçlerine adapte edilmekte, böylece de dalgalanan ve sürekli değişen talebe
karşı esneklik kazanmaya çalışılmaktadır. Bu iki şekilde sağlanmaktadır: 1)
Mikroelektronik bazlı teknolojilerin giderek daha yoğun bir şekilde üretim
süreçlerine adaptasyonu ile, 2) Post-Fordist denilen iki esnek üretim organizasyon
biçiminin uygulanması ile. Temelde farklı bu iki yeni, esnek üretim sisteminin, yani
esnek uzmanlık ve Japon post-Fordizmi olarak bilinen yalın üretimin, ortaya
çıktıkları ülkelerde kriz döneminde sermayenin kar oranlarını yükseltmesi
açısından büyük başarı sağladığı görülmektedir.
Üretkenlik artışındaki tıkanıklığın büyük ölçüde
aşılmış olması Batı ülkelerindeki firmalarda da bir yandan taşeronlaşma, bir yandan da Japonizasyon diye
nitelendirilen bir süreç başlatmış ve son derece önemli üretim organizasyonu
değişikliklerine gidilmesine yol açmıştır. Türkiye de dahil dünyanın her yerinde
firmalarda yalın üretimin çeşitli öğeleri uygulanmaya konmaya çalışılmaktadır.
Diğer yandan, ekonomik bunalım dönemlerinde, sermaye sahiplerinin ya
da yöneticilerinin krizin kaynağı olarak, üretkenlikten daha fazla artan işçi
ücretlerini göstermesi gelenek haline gelmiştir. Bu görüşe göre, işçi
ücretlerinin artması yüzünden sanayide kar oranı düşmekte, yeni yatırımlar
yapılamamakta, yeni teknolojilerin adaptasyonu ile üretimde modernizasyona
gidilememekte, buna bağlı olarak firmalar rekabet edemez hale gelmekte ve bu da ekonomik
bunalıma yol açmaktadır. Bu yoldaki iddialar, çoğu zaman ekonomik krizin bütün
yurttaşların hep birlikte gayret göstererek, fedakarlıklarda bulunarak alt
edebilecekleri bir ulusal kriz olduğu biçimindeki propaganda ile birlikte
sürdürülür. Ücret artışları genel olarak, eme kle sermaye arasındaki mücadelede tarafların güçlerine
göre belirlenmekle birlikte, kriz dönemlerinde uygulanan rasyonalizasyonun sonucu olarak
çok yaygınlaşan işsizlik korkusu bu mücadelede emeğin gücünü zayıflatıcı bir
rol oynamaktadır.
Kriz döneminde emeğin bu zayıflayan konumu ve son dönemlerde ortaya
çıkan esnek üretim sistemleri ile birlikte, yetkili ağızlardan artık çalışma
hayatında katı kural ve uygulamalar yerine, günümüz şartlarına uygun esnek
uygulamaların şiddetlenen rekabetin kaçınılmaz gereği olduğunu sık sık işitir
olmamız hiç de rastlantısal değildir. Evet, esnek üretim organizasyon sistemleri
uygulamaları sonucu, kapitalist üretimde emeğin konumu değişime uğramaktadır ve
buna bağlı olarak çalışma hayatı da yeniden şekillendirilmeye çalışılmaktadır.
Emeğin bu dönüşümde kaybeden ya da zarara uğrayan taraf olmaması, emek sürecinde
olup bitenin çok iyi anlaşılması ve gerekli taleplerin zamanında geliştirmesi ile
mümkündür.
Dünyada ekonomik kriz koşulları ile birlikte üretim süreçlerinde
gerçekleştirilen yeniden yapılanmanın elektronik teknolojisinin uzun süren bir
gelişme sürecinin sonunda, artık ürünlerini vermeye hazır hale geldiği bir dönemde
ortaya çıkışı 1970’li yıllardan itibaren teknolojik gelişmelere giderek artan bir
hız kazandırmıştır. Bunun yansımaları, çeşitli yeni ürünlerde olduğu gibi,
üretim süreçlerinde de ortaya çıkmış, sınai üretimde teknolojik bir dönüşüme
yol açmıştır.
Nedir aslında bu üretim süreçlerinde ortaya çıkan, kimilerinin
teknolojik devrim diye de nitelendirdiği teknolojik dönüşüm? Aslında çoğumuz bu
gelişmeleri çok iyi kavrayamamanın tedirginliğini yaşıyor ve yol açacağı
sonuçlardan ürküntü duyuyoruz. Ama en çok da emekçiler, üretimde ortaya çıkan
teknolojik gelişmelerin, özellikle de esnek üretim sistemlerinin kendilerinin konumunu
nasıl etkileyeceğini merak ediyor ve çalışma hayatının artık kaçılmaz zorunluğu
haline geldiği söylenen esneklik konusunda haklı bir endişe taşıyorlar. Bu nedenle,
esnek üretim sistemlerinin kendileri açısından ne getirip ne götüreceğini açık bir şekilde görmek ve
bilmek istiyorlar.
Emekçilerin endişelerini gidermek, özellikle de onlara bu teknolojik
yenilikleri ve yeni, esnek üretim sistemlerini benimsetmek için pek çok şey
yazılıyor ve söyleniyor. Bu gelişmelerin emekçilerin, dolayısıyla işçi
sınıfının niteliğini değiştirdiği, kapitalist üretimin temelinde bulunan
sınıflar arası çatışmayı ya da, emek ile sermaye çelişkisini ortadan
kaldırdığı iddia ediliyor. Buna bağlı olarak, esnek üretim sistemlerinin hem işçi
hem de işveren açısından ortak çıkarlar doğrultusunda işliyor olması,
işçi-işveren çelişkisini ortadan kaldırdığı, dolayısıyla sendikaların da
işlevlerini yitirdiği söyleniyor.
Ne oluyor aslında, nedir bu teknolojik gelişmeler? Niçin ortaya
çıkıyor, kim geliştiriyor bu teknolojileri ve kimin çıkarına hizmet ediyor?
İşçilerin emek sürecindeki konumlarını nasıl etkiliyor? Bu çalışmanın temel
amacı işte bu soruları yanıtlamaya çalışmak ve özellikle post-Fordist diye
adlandırılan esnek üretim sistemlerinin, gelişmiş kapitalist ülkelerde ortaya
çıktığı biçimleri ile nasıl çalıştığını, emek sürecinde ne gibi
değişiklikler yarattığını, bunların emeğin konumunu nasıl etkilediğini ve
sendikal etkilerini irdelemek olacaktır. Buna yönelik olarak, önce, kapitalizmde
teknolojik gelişmelerin doğası üzerinde durulacak ve kapitalist emek sürecindeki
gelişmeler ele alınacaktır. Taylorizm ve Fordizm’in özellikleri üzerinde
durulduktan sonra, ikinci bölümde post-Fordist olarak nitelendirilen esnek organizasyon
biçimleri, esnek uzmanlık ve yalın üretim incelenektir. Üçüncü bölümde, bu esnek üretim
sistemlerinin emek açısından bir değerlendirmesi yapılmaya çalışılacak,
dördüncü bölümde esnek üretimin özellikle de yalın üretimin sendikalara etkisi
irdelenecektir. Son bölümde ise, bu uygulamalar karşısında sendikaların üzerinde
durması gereken noktalar ve geliştirilecek talepler üzerinde durulacaktır.
Başa dön
SUNUŞ
GİRİŞ
1- KAPİTALİZMDE TEKNOLOJİK GELİŞMELER
2- POST-FORDİST ESNEK ÜRETİM ORGANİZASYON SİSTEMLERİ
3- POST - FORDİST ÜRETİMDE SERMAYE / ÜCRETLİ EMEK İLİŞKİSİ
4- POST-FORDİZMDE SENDİKAL HAREKET
5- SONUÇLAR VE SENDİKAL TALEPLER
KAYNAKÇA
birmet@ibm.net |